Zamanın keşişi Jerzy, soylu bir dedenin torunudur. Hakkında destanlar düzülmüş dede, bütün erkek çocuklarını savaşta kaybeder. Onlarca çocuktan geriye, bir en büyük oğlu ve bir de en küçük oğlu hayatta kalabilmiştir. Dedenin vefatından sonra, en büyüğü Zaim henüz çocuk olan Rahim’i büyütme görevini üstlenmiş ve Rahim’i kötülüklerden uzak tutmaya çalışmıştır. Fakat babaları, küçük Rahim olarak seslendiği için Zaim’de bu geleneği sürdürmüştür.
Aradan yıllar geçmesine rağmen Rahim hiç büyümemiş ve dolayısıyla, adı Küçük Rahim olarak kalmıştır. Bu sırada, Zaim, yeni bir aile kurmuş ve soyunu, eski şanlı günlerini düşünerek çoğaltmıştır. Zaim’in oğlu Jerzy’nin ise, doğduğundan beri az konuşan, sürekli bir şeyler soran ve düşünen bir yapısı varmış. Her zaman, doğada günlerini harcayarak, aylarca eve gelmeyerek büyümüş. Aylar sonra eve geldiğinde ise, evin etrafını hayvan çığlıkları sararmış. Kurtlar köye iner, yabani hayvanlar kükremeye başlar, çakallar ortalığı inletirmiş. Bu sayede, Jerzy’nin geldiğini anlayan köy halkını bir büyük korkudur kaplamış. Toplaşıp Zaim’in evinin yolunu tutmuşlar.
Ve o günden sonra köyde yaşayan kimse Jerzy’i görememiş.
Kalbi kırılan keşiş, bu diyarları terk etmeye karar vermiş. Bilgi ağacına gitmiş ve sormuş nereye gitmesi gerektiğini o da, gökyüzünde yıldızını bulması gerektiğini söylemiş. Ayın ve bir çok yıldızın arasından, kuzey yıldızı Polarisin kendi yıldızı olduğuna karar vermiş. Jerzy, ne zaman bir kurtla dostluk kursa, çakal sürüleri gelene kadarmış, oradan bir çakal seçer, ta ki sırtlan sürüsü çevresini sarana kadar, oradan bir sırtlan seçer, ta ki akbaba sürüsü peşinden ayrılmayana kadar, oradan bir akbaba seçer, ta ki yılan sürüsü çevresini sarana kadar, oradan bir yılan seçer ta ki gelincikler toplaşıncaya kadar. Bu böyle sürüp gitmiş yıllarca.
Günlerden bir gün Jerzy ve bir vaşak, ırmağın akışına dalmışlar. Ve dile gelen ırmak, küçük Rahim’in artık büyümeye başladığı haberini vermiş. Küçük amcasını görmeye karar vermiş Jerzy. Tam bu sırada, bir yaygaradır kopmuş. Vaşağın bir damla gözyaşının yanağından kayıp gittiğini gören Jerzy, kafasını yukarı kaldırmış ve kartal sürüsünün tepesinde uçtuğuna ve bağırıştıklarına şahit olmuş. O kadar çoklarmış ki, şaşırmış. Kafasını indirdiğinde, vaşak çoktan kaybolmuş ve kartallar çevresine konmuşlar. O kadar büyüklermiş ki, Jerzy şaşkınlığını gizleyememesinden dolayı utanmış. Utancından seçememiş. Gözlerini kapamış ve açtığında 4 kartalın yaşlı bir ağacın kabuğunu 4 köşesinden, ayaklarıyla tutup kaldırdığını görmüş. Ve oturmuş kabuğun üzerine. Dev kartallar ormanlar geçmiş ve denizler aşmışlar. Ve onu, güneşin doğmakta olduğu yemyeşil köyü gören bir tepeye bırakmışlar. Bu sefer Jerzy’i karşılayan olmamış. Ne bir kedi, ne bir köpek, ne de bir serçe…
Onu gören bütün hayvanlar ya saklanıyor ya da diş gösteriyormuş. Ta ki, bir gözü masmavi, diğer gözü bal rengi olan bembeyaz bir kurda denk gelene kadar… Tepeden aşağı inmiş. Kurdun bu sevgisine ve bağlılığına karşı hissettiği minnet çok yaralamış onu. Köye indiğinde, yüzüne bile bakmayan insanlar ve kaçışmaları onu dosdoğru küçük Rahim’e yöneltmiş. Rahim, kendi halkı tarafından çarmıha gerilmiş ve öldürülmüş ve çevresini saran insanlar “içimizdeki küçük ölmeden büyüyemezdik” demişler.
K. Jerzy
Sürükleyici, destansı, biraz mitolojik, dini, felsefi ve spirituel motifler var. 2. bölümü merakla bekliyorum…
Jerzy’i bir çok macera bekliyor, onu ordan kurtarmak lazım. Teşekkürler yorum için.