Gözler birleri, gönüller binleri görürken modern köleliğin bıraktığı hazlar ve gerçeklik hisleri ile aynı berduşluğun izlerini taşımaktayız. Maddesellikten kopamayıp yalnızca ona sahip olmaya çalıştığımız, aynı zaman da elde ettiğimiz kadar kölesi olduğumuz hayatlarımız gerçek iradeden uzak. Bilinçsizlik bilinciyle harmanlanmış durumda…
Yaşam mekanizması içinde sakladığı gücü, onu takip eden farkındalıklarla paylaşmaktadır.
Hayatsal bilinç tek doğru olarak kodlanmışken gönül dokularımıza, üzerini örten maddesel aleme kapılıp aynı alışkanlıkların doyurduğu açlık dürtüleriyle huzurlu olduğumuzu sanmaktayız.
İnsanı özünden uzaklaştıran her an kendi gizemini taşıyan bir esintidir.
Uzaklaştıkça açılan mesafelerin farkındalığı “düş” mü, “gerçek” mi? ayırt edilmez karmaşayla bize ait olanın unutturulmaya çalışması süzgecidir.
“an” dan az, “zaman” dan çok ufukta, gecesiz gündüzü bilinçsiz yaşayanlarız! Parçalanmaz bütünlüğü görmezden gelerek ne yarına ne de düne doğru anlamını veremeyiz.
Işık kalptedir, yürektedir. Aydınlanıp perdeli gözlere görünense Dünya dediğimiz zerrenin biçimsel yansıması, duruşudur. Ruh dediğimiz anahtar, sadece kendi kilidi için vardır. Açılan kapılar ilham olur diğer anahtarlara. Yoksa giz kapıları meçhullüğü yaşamaya devam edecektir… Görünen ve görülen her şey ancak ışıkla vardır. Yani her ne olursa olsun görüntünün özü ışıktır…
Zamansa sadık bir nöbetçidir, kendi devranına aşık olan…
Serdar Bayraktar