Yüzleşme!
Tam da korktuğun an,
Şu an karşında işte.
İnanma gerçekliğine!
Yok et zihninde,
Ki
Gerçekte de yok olsun.
**
**
Bu sesler geçiyordu zihninde fakat farkında değildi Cigdem. Bipolar hastası ve tam da depresyon zamanlarıyken. Manik ataklarında annesi başta olmak üzere cinci hocalar gezdirilmiş, kurşunlar döktürülmüş, şarlatanlar tarafından tacizlere uğramıştı. Zaim’le karşılaştıklarında gudubet annesi de yanındaydı. Köye kesin dönüş yapmışlar. Pazarda domates tezgahında denk geldiler. Jerzy’i sordu bana, ben de “iyi napsın” dedim. Annesi de çok selam söyledi, kekik istedi her zamanki gibi. Ayrılmak üzereyken yavaşça yanıma sokulup “ben annemi ikna ederim, Jerz’den kekik almaya diye çıkar, beraber oturur takılırız.”
***
“Yeni yüz istiyorum” dedi Jerzy’e. Ardından Jerzy mikrofonu bir eline aldı!
” Nedenini bir türlü anlayamadığım şey, insanoğlunun hayat oyununu oynarken hep senaryoyu baştan bilme isteğidir. Onun bir tık üstü insanlar var, onlar da kendi maskeleri ve kalın duvarları içerisinde senaryoya bağlı kalarak yaşamak isteyenler. Bir tık daha iyisi tarih yazanlardır zaten. Kalın duvarlar kolay oluşmuyor, emeklere saygı göstermek gerekebilir.
Yeni bir yüz istemiyorsun Cigdem, bana senaryoyu soruyorsun. Seneryoyu bildiğinde en iyi hazırlanacak sensin çünkü. Sadece sensin. Çevreni, gücünün tümünü kullanarak hazırlanacaksın. Elinde olan imkanlarla en iyi kostümünü giyeceksin. Kimseyi de istemezsin sonra o da hikayenin başka bir boyutu zaten.
Bu senin arada halisilasyon olarak gördüğün nesnelere ya da enerjilere fırsat versen onlar da hazırlanıp gelecekler zaten. Hiç kimse hayat oyununa kötü çıkmak istemez. En karizma hallerine girmek isterler. Sen onları yok etmek isterken ben sana nasıl senaryodan bahsedeyim?
***
Güzel gördüğün, aklına yatan, gıcık olduğun ama kafandan atamadığın, korkuların olarak zihnine yerleşenler, sevinçli hikayelerin hepsi vücut bulmak isterler. Canlanmak, dünyayla bir arada olmak, her zaman seninle olmak isterler. Onlara fırsat ver ya da kafandan çıkartma yollarını arama. Kendileri geldikleri gibi giderler zaten.”
K. Jerzy