Yeter mi? Yetmez! Daha çok yol var gidilecek, unutma! Senin adın yokluksa, benimki acı… Bir araya gelmesi istenen son iki şeyiz. Çünkü yokluk acıdan üretildi ve acı yokluğun tek yoldaşıydı. Yeter mi? Yetmez! Yolculuk henüz başladı. Ve her yolculuk bizim lisanımızda karanlığa eş değerdi. İkimizin karışımı, gri renkteki tekliğin çoğaltılmış haliydi. Biz seninle var oluşun gökyüzünü ruhlarımızla boyadık. Tanrı kıskandı, Tanrı kıskanç bir erkekti. Kıskandı, çünkü biz aynı anda var olup, yok olan iki hayalet gibiydik. Tanrı’nın amansız aşkından kaçan iki serseriydik. Biz… Biz… Yazılamayan ama ezberlenen bir şiirdik. Kaçkın ve huzursuz bir günde doğmuştuk. Tıpkı oynadığımız bir oyun gibi ilham vericiydi hayat. Yeter mi? Yetmez! Hayat bizi kandıramaz, her zamanki gibi cenneti serer sıradanlığın önüne. Peki biz? İçinde asık suratlı bir ruh taşıyanlar?
Sus, sus…
Ruhunu dinle,
Bırak cevapsız kalsın sorular.
Her ayrılığın kaderinde,
Bizim gibi acı yatar.
Her şiir, geceye akan bir şeytandır, sense her cümleden korkan küçük bir kızsın. Bizi ele veren küçük bir yaramaz… Sen busun. Ve her kelimeyle bizi keşfetmek istiyorsun. Yapma! Bunu yapma, bilmek bizi mahveder. Her aydınlığın ucundaki karanlığı arzularken, bizi ışığın kollarına terk etme.
Son olarak yazılan, bizim sonumuz değil. Bunu bilmek bile heyecanlandırıyor beni, peki sence yeter mi? Yeter! Çünkü biz farklılığın içinde yüzen iki yabancı gemiyiz, bırak açık kalsın yelkenlerimiz.
Bırak sadece biz kalarak ölelim.
Oyun arkadaşıma…
Can Murat Demir