Yaptığı iyiliği başkaları duysun diye, kendisine daha fazla değer verilsin diye yapan, doğruluğu dillerde dolaşmak koşuluyla doğru olan adamdan pek hayır gelmez.
Gredo che’I resto di quel verno cose
Facesse denge di tenerne conto,
Ma fur sin’a que tempo si’nascose,
Che non e colpa mia s’hor’non le conto:
Perche Orlando a far opre virtuose,
Piü ch’a narrerla poi, sempre are pronto,
Ne mai fu alcun’de li suoi fatti espresso
Se non quando hebbe i testimonü appresso (Aristo, Orlando Furioso)
Sanıyorum ki geri kalan kış aylarında Orlando birçok onurlu işler gördü. Fakat şimdiye kadar bunlar o kadar gizli tutuldu ki, onlardan sözetmiyorsam suç benim değildir. Çünkü Orlando’nun, isteği parlak görünmek değil, parlak işler görmekti. Sağlam tanıkları olmadıkça zaferleri meydana çıkmazdı.
İnsan savaşa girmeyi kendi için bir ödev bilmeli ve beklediği ödül, bütün iyi davranışların ne kadar gizli olursa olsun, er geç görecekleri ödül olmalıdır, bu da temiz bir vicdanın iyi bir iş gördüğü için kendi içinde duyacağı rahatlıktır. İnsan zevki için yiğit olmalı ki yiğit talihin cilvelerinden uzak kalsın, sağlam ve güvenli bir temel üzerine yerleşsin.
Virtus, repulsae nescia sordidae
Intaminatis fulget honoribus;
Nec sumit aut ponit secures,
Arbitria popularis aurae. (Horatius)
Başarısızlıktan zarar görmeyen bir değer, hiçbir şeyin lekeleyemediği bir onurla parlar; böyle bir değer halkın keyfiyle ne yükselir ne de alçalır.
Ruhumuz yapacağım gösteriş için yapmamalı, her şey içimizde, hiçbir gözün görmediği en gizli yerimizde olup bitmelidir. Orada ruhumuz bizi ölüm korkusundan, acılardan, yüzkarasından bile korur, çocuklarımızı, dostlarınızı, servetimizi yitirmeye dayanacak ve gereğinde savaşın tehlikelerine atılabilecek bir duruma getirir:
Non emolumento aliquo, sed ipsius honestatis decore.
Çıkar için değil, yiğitlik şanı için. (Cicero)
Böyle bir kazanç, başkalarının hakkımızda iyi yargılar vermesinden başka bir şey olmayan onurlar ve ünlerden çok daha büyüktür, istenmeye çok daha layıktır.
Ufacık bir toprak davası için halkın içinden on beş kişiyi seçmeyi akıl ediyoruz, sonra en önemli davamızı tutup bilgisizliğin, adaletsizliğin ve kararsızlığın anası olan halkın oyuna bırakıyoruz. Akıllı bir insanın, hayatını düşüncesiz bir sürünün oyuna bırakması akıl kârı mıdır?
«An quidquam stultius quam quos singulos contemmas eos aliquid putare esse universos?» (Cicero)
Ayrı ayrı bakınca değer vermediğimiz kimselere, bir araya geldikleri zaman değer vermekten daha büyük budalalık olur mu?
…Halk öyle şaşkın, öyle başıboş bir kılavuzdur ki, ne kadar zeki, ne kadar becerikli olsak adımlarımızı ona uyduramayız. Her kafadan çıkan bütün o karmakarışık sesler, bizi dört bir yana sürükleyen o kaba sözler, düşünceler arasında doğru yolu bulmak olacak iş değildir. Bu kadar kararsız, serseri bir varlığı kendimize kılavuz saymayalım: Her zaman aklımızın ardısıra gidelim, halkın takdiri de canı isterse ardımızdan gelsin. Bu takdir zaten talihe bağlı olduğu için onu kendi yolumuzda giderken de bulabiliriz. Doğru yolu yalnız doğru olduğu için tutmak istemesek bile, bu yolun eninde sonunda halk için de en yararlı yol olduğunu göreceğiz ve yine ona döneceğiz:
«Dedit hoc providentia hominibus munus, ut honesta magis juvarent.» (Qintilianus)
Yazgının insanlara bir lütfu da, namuslu işlerin aynı zamanda en yararlı işler olmasıdır.
Yunanlı bir balıkçı, bir kasırga sırasında Neptunus’a şöyle söylemiş:
«Ey tanrı, beni ister kurtar, ister batır, ben dümenimi kırmadan dosdoğru gideceğim.» Zamanımda nice dönek, ikiyüzlü, karışık insanlar gördüm ki, dünya işlerinde benden daha tedbirli oldukları halde, benim kurtulduğum felaketlerden kendilerini kurtaramadılar.
Risi successu posse carere dolos. (Ovidius)
Kurnazlıkların para etmediğini gördüm de güldüm. (Kitap 2, bölüm 16)
Montaigne; Denemeler‘den…