kimliksiz gecelerden geçiyorduk.
çoğu zaman anlamsız, durağan
ve koşar adım heyecanlı kimi zaman.
nice bedenlerin uykuya dönük yüzlerinde
yalnız kelimeleri ve seslerinde,
ayna da kaçtıkları göz bebeklerinde…
nice bedenlerinse
henüz kuramadıkları ilk cümlelerinde
anlamlı kılmaya çalıştık
nefes aldığımız hayatı.
geceler, günler
günlere ait izler
izlerde, bazen kalabalık
bazense yalnız sesler…
sesler, tarifsiz tılsımlarda.
tılsımlar, sebeptir hislere.
hisler, gizlerin sahipliğinde
gizlerse yaşamın ayak izleri…
izlere ait bedenler,
bedenlerde belirsiz suretler.
suretlerde görünmeyen aynalar…
(tanımı kolay olmasa da, bir meçhul fısıldar sorusunu
-aynaya bakan bizler miyiz, yoksa bakanlar yüzünden mi ayna da suretimiz?)
kimliksiz geceler, yoldaşlarını kendisi seçer.
uzun, soğuk bir koridor yolculuğu…
taş zemin ayak izlerini taşır.
attığın her adım yürekte uzun mesafeler kateder.
ışıklar yalnızca dünyevi gözleriniz içindir.
perdeler kalktığında anlamsızdır korkulan karanlık, sığınılan aydınlık…
saklanmaz bir heyecan, sayıklanmaz isimlerle
daha önce atmadığın adımlarla yürüdüğün yolları,
anları, mekanları değil
yürüdüğün kendini tanırsın…
işte bu yüzden,
gece de yürümek başkadır
geceyle yürümek başka…
taş zemin soğuk!
ve kimliksiz geceler etrafımızda
çoğu zaman görünmeseler de,
kara gardiyanlar kapıları beklemekte…
Serdar Bayraktar