Durum çok kötü…
Her şey ama her şey adına bir “basitlik” hâkim Türkiye de. Ve bu sorunla meşgul olan insanlara da devasa bir karamsarlık…
Medyada, yönetimde, değer yargılarında, entelektüel hayatta, internette, kısacası insanların olduğu her yerde…
Bunun sebebini kendime sorduğumda, bu vazgeçilmiş hayatın tek bir sebebi olmadığını anladım.
Bununla birlikte direkt olarak bu sebeplerin aynı kanaldan beslendiğini de.
Bu sorunla cebelleşirken aklıma üniversite yıllarından bir teori takıldı;
“Sistem Teorisi”
Evet, tam adı buydu ve olan biteni idrak etmeme yardımcı oldu.
Peki, neydi bu teori?
Şöyle biraz dağarcığımı yokladığımda aklıma hemen düşüverdi. Modern Yönetim Bilimi’nde adı geçen bu kuram, özü itibariyle şunu vurguluyordu; sistem bir bütündür ve kapsadığı bileşenleri birbiriyle sürekli etkileşimdedir.
İşte bu aşamada toplumu sistem olarak düşünmenizi ve ne olup bittiğini benimle birlikte görmenizi istiyorum.
Bileşenleri sayalım: yönetim, medya, sanat, müzik, eğitim, hukuk, spor, teknoloji ve bunun gibi gündelik hayatla içli dışlı olan birçok kurum…
Hatırlayalım; teoriye göre bu sayılan kurumlar birbirine bağlı bir bütündü değil mi?
Ki buna zaten yukarıda sistem demiştik, işte tam burada sorumuzun yanıtı gizli.
O da şu: Türkiye de var olan sistem kötü işlemektedir. Daha da açarsak tüm kurumlara yani sistemin alt bileşenlerine (bulaşmış) bir virüs hâkimdir.
Bu virüse ister kötü yönetim ister yoz bir zihniyet diyelim, netice olarak tüm sistemi tehdit etmektedir.
Mesela, eğitimimiz kötüyse yetişen insanımızın kalitesi de o derecede mümkün olacaktır.
Sanata önem verilmez ise insanların beğenisi düşük olacaktır.
Kültür ve ahlak olarak da çözülmeler, aşınmalar hemen akabinde topluma musallat olacaktır.
Özetle, sistem olumsuz yönde zincirleme bir etkileşime girecektir.
Toplumumuza tebelleş olan bu hastalığın kaynağını düşündüm durdum.
Ve en sonunda bulma onuruna eriştim.
Üzülerek söylemeliyim ki, insanımızla alakalı bir sorundu.
Çünkü fark ettim ki sayılan tüm kurumların baş aktörü insanın ta kendisiydi.
Yani sistem aslında insandı ve kötü işliyordu.
Türkiye deki bu kötü gidişatın sebebi istenen ideal standartlarda insan modelini yetiştiremeyişimizdi.
Umarım bu sorunun çözümüne ilişkin umutlarımız, çalışmalarımız bitmez ve umarız ki daha farklı bir Türkiye için yüksek nitelikli bir dönüşüm modeli ortaya çıkartabiliriz. Ve son olarak herkes hak verir ki, bu dönüşümü ancak çağdaş bir eğitim anlayışıyla başarabiliriz.
Can Murat Demir