gece ve şehir
aşklarına inat, yalnızlığı anlatır.
günü aydın yapacak olanın
bir çift göz olduğu bilinir.
zamanın akıp, akmaması
varlığıyla ilişkilidir.
her sokak ona aittir.
renkleri, sesleri, tüm izleriyle…
yani nereye gitsen O’na varırsın
neye baksan göreceğin O.
dilinde ezber etmediğin şarkılar,
gönülse kendi sohbetini anlatır.
gece, şehire sarılmadır
sen O’na.
şehirin gecelik buğusuyla…
kimsesiz sayılacak kadar yalnızlığın,
ancak O sarıldığında kalabalıklaşır nedensiz.
ne çok bilinmeyenle baş edebilirken,
bir bilinenle baş edemez yürek.
onca insanın iziyle,
tek bir suretti görürsün.
onca duyulanın titreşimlerinde,
delice o sesi ararsın.
nakış bilmeyen eller
yüreğe desenler işler…
korkacak kadar güçlü,
savaşacak kadar güçsüzsündür artık.
insanlığın çaresizliğini görürsün,
duygusu gelip içine saplandığında.
maruz kaldığın şey,
ait değildir hiçbir toplama kampına…
akıldan yoksun saydıkların,
ders verir saçmalıklarıyla…
gökyüzü O’nunla mavi
bastığın yer,
ancak onunla çekimsel bir güce sahiptir.
bildiklerinin unutulması,
O’nunla bilineceklere davettir.
ne dündür O,
ne de yarının kendisi…
ne gündür O, aydınlığında.
ne de gecedir, her yanı saran buğusuyla…
cevabı bilinen soru,
kavuşulması beklenen bir andır.
tenden ayrılmaz nefestir O,
ruhta tarifsiz bir beden…
ne yalnızlıktır O,
ne de yalnızlıktan arta kalan…
aynada sahiplendiğin gözbebeğidir O,
bir ışıltıyla içine sızan…
Serdar Bayraktar