Kopan varlığa laf geçmez, artık o senin değildir. Gücünü toplayıp bir daha döndüğünde, yokluk tek tesellidir.
Böyle anlarda ne yapmalı?
Cevap: İçinizin boşaldığını ve anlık bir hazla dolup evrene taştığını hissettiğinizde sadece o anın tadını çıkartmalısınız. Çünkü o nadir olarak dünyaya inen bir melek gibidir. Sizi alıp gökyüzündeki tahtına oturtur artık yokluğun hafifliğiyle kavrulan ruhunuz, varlığın yükünden, caniliğinden sıyrılmıştır. Dışarıdan delilik gibi görünen bu hal aslında bir nimettir; herkese nasip olamaz, o sadece hak etmiş ruhların ödülüdür. Rüzgarın ritmi eşliğinde havada uçuşan polenlerle dans edersiniz. Her şey görünmez olur ve nesnenin tabiatı aşikardır artık. Nefessiz yaşamayı, kalpsiz ağlamayı, ruhsuz konuşmayı tecrübe edersiniz.
İnsanlara yukarıdan bakan tanrı frekansında tüm evrenden yalıtılmış bir dünyanın içerisinde anlık bir zaferdir o. Verdiğiniz savaşın semeresini alma vaktidir o an. Tanrı ya da günahları yoktur. En hızlı ölümden sağ çıkan bedeniniz hürdür. Bulutların üstüne serilen bir döşek kadar yumuşaktır size dokunuşu. Kendini doğurmak ve saniyede olgun bir adam olmak…
Umursamaz bir tanrı olur çıkarsınız o an da!
Varlık, bu dünyadaki en büyük günahın adıdır. Ve tanrı büyük bir hokkabaz olan insanın son numarasıdır. Yalansız ve saf bir dünyanın kapıları size açılır, estetik bir ölümün ardından ruhunuz kendisine hayran kalarak diz çöker.
Varlık, mecburiyetin en zalimce olanıdır. Bu hayatın içi yoz bir varsayımdan yola çıkılarak doldurulmuştur.
O halde kurulacak denklem şudur:
Ya varsın, ya da tanrısın, ya da ya varsın ya da kendinsin…
Seçimini yap ve sonsuz acıdan azade kal!..
Can Murat Demir