Hastalığın kulağıma fısıldadıkları: sen tanrısın, tanrı olmalısın!
Tanı: Melan-şizofreni; karamsarlıkla gelen derin bir yaratma gayreti…
Tedavi: Ruhun bir sanat eserine gebe olması… Ruhun tatmini ve ortaya bir ürün çıkarma…
Hastalık hakkında
Bir hastalık mı? Değil mi?
Bence değil…
Şizofreninin damara karışması… Hareket eden nesneler ve bulanık görüntüler… Bütün bu olan bitene anlam yükleme… Zihnin bütün fonksiyonlarının karanlığa saplanması… Bu süreçte hayat, kan dolu bir çukur gibi görünür. İşte hastalığın başlangıcı böyle gelişir.
Karamsarlık dozunun arttığı saatlerde müziğin de etkisiyle uçmak. Bir çeşit kimyasal almış gibi… (Duygu kanallarının açılması, bilinçsizliğin değil farkındalığın tercih edilmesi) bu aşama en zevkli ve en güzel olanıdır.
Karamsarlığa açık olan ruhunuz halüsinasyonlarla debelenirken kendini farklı hissederek üst düzey bir boyuta taşınır. Bu mevsim, bu ağırlaştırılmış müebbet, ne bir felsefi ne de estetik bir kaygı taşır. İşte bu yüzden hastalık sizi çok kolay ele geçirir. Çünkü sizin bir parçanızmış gibi sokulur, senin bir parçanmış gibi görünür. Çoklu kişiliğinin bir yansıması gibi…
Egosal bütün faaliyetlerin sıfırlanması. Kim bilir belki de hiçlik dediğimiz şey budur. Bu hastalığın tedavisi yine kendi bedeninizdedir. Hastalık, kaynağını ruhunuzdan alırken arada sırada yaratıcı sezgilerinize de dokunmayı ihmal etmez. Bu onun ilgi çekici, cazip tarafıdır. En büyük sanat eserlerine gebe olan bu hastalık bu sebeple bir nimet gibi görünebilir.
Senin içinden bir ben çıkacak,
Karanlığın dipsiz kuyularından…
El sallayarak,
Seni bana benzetecek.
Çünkü sen hiçbir zaman,
Sen olmayı beceremedin,
Çünkü sen hep bendin.
Hastalık derin ve kaygısız temalara ilgiyle de şekillenebilir. Deliliğin türlü hallerinden sadece biri olarak karşımıza çıkan bu şeyin üretimlerinden biri sanatçı diğeri ise filozof olmaktır. Bunlar hastalığın ürettiği virüsler gibidir. Her iki durumda da sahte dünyadan kurtulma isteği baskındır. Aslında vuku bulan şey kısaca; sahte bir duygulanım yaratarak kendini farklı bir dünyadaymış gibi hissetmektir. Hastalığın bedene yerleşmesi böylece daha kolay hale gelir. Çünkü kişi kendisini zamandan azade ederek, hastalığın içinde kımıldadığını fark edemez. Çünkü bu şey bir sanat eseri gibi karşınızda durur ve sizi içine hapsederken en güzel uyuşturucuları kullanır. Diğer deyişle estetik ruh sizi öylesine sarar ki muzdarip olduğunuz aklınıza bil gelmez.
Melan-şizofreni bu açıdan değerlendirildiğinde eksiksiz bir ruh hali gibi görünüyor. Tabi bu duygu iklimini yaratma sürecine dâhil edebilirseniz.
Sonuç: Hastalığın farkına varamamak… Çok güzel bir kadının koynunda uyanmak gibidir. Yapacağın tek şey vardır; o da pençesine düştüğün bu illet ile yaşamayı öğrenmek… Onu çizerek, boyayarak ya da yazarak yaşamak…
Konuyla ilgili olarak sorulması gereken sorular:
- Yaratma süreci neden bu kadar sancılıdır?
- Delilik ve yaratma gayreti ne derecede birbirinden ayrılır?
- Felsefe ve sanat hangi ruhlara hitap eder?
- Karamsarlık yaratmaya kanalize edilebilir mi?
- Klinik delilikle yaratıcı delilik nerede birbirinden ayrılır?
Can Murat Demir
yes..muzık hep uyusturucu ve hıpnotık etkı yapar ama tıp bunu da yanlış ve sakıncalı bulur..cok guzel bır acılım yapmışşsın bu alanda..ama tıp sanatcı ruhları anlamdıkca pratıkte bır ıse yaramaz bu bılgıler..bunu bilimsel bır teze cevırmelısın,ya da new freud olmalıyız!u can do that!ı belıeve ın u.
ben tanrıyım! ben tanrıyım!
melan şizofreni bir kaçış yolu bilinçaltına gömme unutmak istemeden çıkan bir tepki peki unutabildin mi, hayır sana sadece bir anlık tanrı bile olabilme şansını sunucak ve asanla etrafa vurmaya başlıcaksın isa olucaksın belki ama sen hiçbir zaman akıllılıkla delilik arasındaki çizgiyi oturtamıcaksın beynindeki o gölgeyi atmaya çalış çünkü sen yorulduğunda kendine bir tanrı yaratamazsın çünkü seni anlayabilirse karşındaki… onun tanrısısın
sorulması gereken soru:soruların cevapları kimi bağlar? şizofrenler sanrılarına inanır, biz onların sanrılarına inanırmıyız..?