Düalizmin Ortaya Çıkışı
Geçmişten günümüze zihin kavramı hakkında pek çok iddia ortaya atılmıştır. Kimilerine göre zihin kavramı doğumla başlayıp bedene yerleşen, ölümle de bedeni terk eden tinsel bir varlıktır. Kimilerine göre ise zihin bir varlık değildir. Zihin yaşayan bir beden var olduğu müddetçe var olmaktadır. Beden öldüğü andan itibaren zihin de ölür. Bunun sebebi bedenin kendi içerisinde kurmuş olduğu içsel yapısının bozulmuş olmasından kaynaklıdır. Başka bir kesimin ortaya attığı teoriye göre, zihin gerçek ve fiziksel bir varlıktır. Onlara göre zihin eşittir beden demektir. Zihin beyinin ta kendisidir. Aslında bakacak olursak, zihin- beden problemi, bilinç- beyin problemidir. Bilinç kavramı uyanık olma hali ya da farkındalığın en yüksek olduğu hal olarak tanımlanabilir. Yapılan psikonöral araştırmalar neticesinde uyku, koma ve ölüm halleri dışında sürekli bir bilinç faaliyeti içerisindeyiz. Elbette ki bu saydığımız durumların dışında farklı bilinç durumları da ortaya çıkabilmektedir. Bu durumlar; uyku, rüya, meditasyon, baygınlık ve hipnoz halleridir. Bilinci açık olan kişi dışsal ve içsel uyaranların hepsini algılar ve buna cevap verme yeterliliği yüksekse, uyaranlara karşı tepkilerde bulunur. Buraya kadarki kısımda temel soru şudur; “Bilinç, bedenin bir parçası olan beyin ile aynı şey midir? Yoksa beden tüm bunlardan bağımsız farklı bir şey midir?” Bu sorulardan hareketle ortaya çıkan yorum düalizmdir. Düalizmde beden ve zihin birbirinden ayrışık şekildedir. Bu yoruma göre zihinsel işlevler fiziksel olmayan şeylerden meydana gelmelidir. Tüm zihinsel etkinliklerin kaynağı beyin gibi maddi bir varlık olamaz. Zihin, bedenle birlikte var olan fakat aynı zamanda ondan tamamen bağımsız, gayri- maddi, insani bir öz veya ruhtur.
Düalizm iki temel başlıktan meydana gelmiştir:
Cevherci (Kartezyen) Düalizm: Descartes’ın savunduğu düalizmdir. Bu perspektife göre dünyada farklı, iki temel cevher mevcuttur: Zihinsel cevherler ve maddi cevherler. Cevherci düalizme göre bilinç, ruhun özünü ve düşüncenin kendisini oluşturmaktadır. Bilinç her şeyin kaynağıdır.
Nitelikçi Düalizm: Sadece fiziksel tözün olduğunu kabul eder. Burada zihin kavramı fiziksel bir nesne olan beyinle ilişki içerisindedir. Bu yaklaşıma göre zihinsel durumlar indirgenemez. Fiziksel çözümlemesi yapılamaz. Fiziksel tözde iki tür nitelik mevcuttur. Bunlardan birincisi maddi nitelik, ikincisi ise zihinsel niteliktir. Kartezyen felsefenin bu şekilde ortaya çıkışıyla geleneksel ruh anlayışı terk edilmiştir. Ruh anlayışına ek olarak bilinç kavramının da ortaya çıkması, felsefede beden- zihin tartışmalarını beraberinde getirmiştir. Düalizm, monizm ve türevleriyle karşıtlık içerisindedir. Monizme göre var olan her şey tek tözden, tek maddeden meydana gelir. Bu sebepten ötürü zihin, beyinden başka bir şey değildir. Spinoza zihindeki bir hareketin, bedende zorunlu olarak bir hareketliliğe sebep olduğunu söyler. Maddi ve zihinsel olayların kaynağı ortaktır. Zihinle beden özdeştir, tek bir tözdür. Buna da nötral monizm denir.
Descartes İkiciliği
Descartes’a göre insan, zihin ve bedenden oluşur ancak zihin ve beden farklı cevherlerdir. Bu iki farklı töz sadece yapısal olarak değil, niceliksel olarak da birbirlerine karşı zıttır. Beden bölünebilir bir yapıya sahipken zihin asla ve asla bölünemez. Fakat insanoğlu mevzu bahis olduğunda bu iki farklı türden tözün arasında yakın bir bağ hasıl olur. Çünkü insan hem zihni hem de maddi bir varlık olarak dünyaya gelir. Descartes’a göre nesneler maddi ve zihni boyuttadır. Maddi nesneler uzaysaldır, kendilerine has bir uzaysal bölgede bulunurlar. Başka nesneler bu bölgeye asla dahil olamazlar. Zihinsel nesneler yani düşünceler ve duyumsamalar uzaysal olmayan bölgede yer alırlar. Bilince ait deneyimlerin özellikleri maddi nesnelerin özellikleriyle benzerlik göstermez. Zira ikisi için de bu farklı özellikler tümüyle birbirinden ayrışıktır. Örtüştükleri hiçbir nokta yoktur. Zihin- beden ilişkisinde nedensellik mevcuttur. Descartes determinizmi yani nedenselliği, aktarım modeli üzerinden inceler. Bu modele göre etki içerisinde yer alan her şey neden içerisinde de yer almak zorundadır. Aksi bir durum söz konusu olamaz. Çünkü zihinsel olan daima fizikseli, fiziksel olan da zihinseli etkiler. Zihin ve madde arasındaki ayrımı sağlayan üçüncü bir unsur ise epistemolojik unsurdur. Zihinsel bilgiler doğrudan ve anlıktır. Bu yüzden değişmez nitelik taşımaktadır. Zihinde biriken anlık düşüncelerin doğru olmaması mümkün değildir. Ayrıca zihnimizde depoladığımız veriler bizim için saydamdır. Buradan yola çıkan Descartes şu iki görüşü ortaya atmıştır:
Saydamlık: İnsan belirli bir zihin faaliyetinde olduğu anı bilir, bunu her zaman farkındadır.
Değişmezlik: İnsan belirli bir zihin faaliyetinde olduğunu biliyorsa, tam olarak o durumdadır. Yani o halde ve o mevcudiyette olduğunu düşünebiliyor olması halidir. Ona göre zihin durumları kişiye hastır. Bu durumlara erişim ancak ve ancak kişinin kendisi vasıtasıyla yapılabilir. Buna doğrudan erişim denir. Diğer kişilerin zihne erişimiyse yalnız maddi etkenler sayesinde olabilir. Maddi durumlara ve nesnelere erişim herkes için açıktır. Maddi nesneler ve zihinsel nesnelerin özelliklerini kısaca şu şekilde sıralamak mümkündür:
Maddi Bedenler: Uzaysaldır. Maddi nitelikler taşır. Herkese açıktır. Zihinler: Uzaysal olmayandır. Kendine özgü zihinsel nitelikler taşır. Kişiye özeldir.
Tözler, Öznitelikler ve Kipler
Tözler: Tözler ferdi (bir başka deyişle tikel) ve kendine yetebilen nesnelerdir. Bu tözler karmaşık bir yapıya sahiptir. Çünkü varoluşları parçalarını oluşturan diğer tözler sayesinde gerçekleşir. Örnek verecek olursak; bu ağaç dediğimizdeki zihnimizde ve duyularımızda var olan ağaç, bir tözdür. Fakat familya olarak bir araya gelen ağaçlar birer sınıftır. Töz değildir. Çam ve sedir ağaçları ise tözün türleridir, ama kendileri töz değildir. Tözsel olmayan tikeller; somut öğe ve kümeleri ya da soyut varlıkları içerebilir. Belirli bir köpeğin, belirli bir durumda, belirli bir yoldan geçmesi misal olarak gösterilebilir. Bu ve buna benzer olaylar tekrar edilemezdir, aynı zamanda tikel olarak da düşünülebilir.
Öznitelik: Öznitelik kavramı bir tözün, olduğu temel varlık türünü ifade eder. Maddi tözler yayılım özniteliği gösteren tözlerdir. Burada sözünü ettiğimiz yayılım uzaysallığı temsil etmektedir.
Kipler: Kipler maddi tözlere ait olan belirli şekiller ve boyutlardır. Bu bir yayılmış olma biçimidir. Aslında bunlar maddi nesnelerin nitelikleri olarak düşünülen şeylerdir. Descartes için bu, yayılım kipleridir.
Kartezyen İkiciliğin Metafiziği
Descartes’a göre maddi olan töz (beden) öldükten sonra zihinsel töz varlığını devam ettirebilir. Bedenin yok oluşu demek zihnin de yok olması anlamına gelmez. Zihin demek benlik demektir. Ve benlik gayri- maddi, yayılmamış bir tözdür. Maddi töz yani beden yayılmış, düşünemez bir yapıya sahipken zihinsel töz için bu geçerli değildir. Descartes, bu yaklaşımında ruhu canlılık veren bir organizmaya indirger. Düşünce kavramını ise tanrının bir hediyesi olarak görülen zihin yetisine bağlar. Böylelikle insan; düşünce gücü vasıtasıyla zihinsel şey, fiili açıdan da bir makine olarak tasvir edilir. İnsan sahip olduğu düşünce gücüyle diğer varlıklardan bu şekilde ayrılır. Bu yetisi sayesinde de kendi benliğine ve tanrının bilgisine ulaşmaya çalışır.
Descartes için tek prensip düşüncedir. Zihinle ilişki içerisinde olan düşünce ben kavramından ayrılmaz ve Descartes şu sonuca varır: “Cogito ergo sum.” – “Düşünüyorum öyleyse varım.” Böylelikle düşündüğü için var olduğunu kesin bir şekilde ifade eden ve şüpheye yer bırakmayan Descartes, varlık problemine yeni bir bakış açısı getirmiş olur. Bu var oluşun algılanışı duyular aracılığıyla gerçekleşir. Fakat duyular her zaman için güvenilir kaynaklar değildirler. Onun için düşünce (cogitatio) insanın bilinçte olduğu ve içinde bulunduğu durumu farkında olması halidir. Zihin, somuttur. Zira zihin kendi başına varlığını sürdürebilir. Bu bir telefona ya da bilgisayara sahip olmakla eşdeğer bir durumdur.
Descartes bu düalizm anlayışını bir tiyatroya benzetir ve bu durumu;
“Kurulu bir sistematiğe sahip olarak peyda olan bu tiyatroda, zihinsel fiillerin kendisinde vuku bulduğu has, içsel bir sahne mevcuttur ki, bunun yanı sıra sahnedeki bütün oyunlar tek bir izleyici içindir, yani bu sahneyi tek bir kişi görür. Başka hiç kimse bu sahneye bakamaz. Kendi tiyatrosuna sahip o tek kişi, orada olan bitenle ilgili tam ve yetkili bir görüşe sahiptir.” (Zihin Felsefesi- Çağdaş Bir Giriş, 2015, s. 413). şeklinde açıklar.
Sonuç
Bu anlattığımız bilgiler ışığında, Descartes’ın zihnin var olduğu konusundaki görüşlerinden yüzde yüz emin olduğunu söyleyebiliriz. Hatta Descartes bu durumdan emin oluşunu şu şekilde ifade etmektedir: Bir bedene sahip olmadığımızı zihnimizle hayal edebiliriz, ancak zihne sahip olmadığımızı hayal etmeye çalışırken gerçekleştirdiğimiz düşünce eylemi, buna müsaade etmez. Zira bir zihnin olmadığının düşünülmesi bile zihnin varlığına işarettir. Yani zihnin olmadığının düşünülmesi hareketinde bile biz, zihni devreye sokmuş oluyoruz. Bu da zihinsel varlık alanının insandan kopamayacağı anlamına gelmektedir.
20. yüzyıl filozoflarından Gilbert Ryle, Descartes’ın ortaya koymuş olduğu bu ikicilik fikrine karşı çıkmıştır. Hatta bu görüşe atıf olarak “makinedeki hayalet miti” tabiriyle dalga geçmiştir. Bu tabirdeki makine kavramı insan bedenini, hayalet kavramı da insan zihnini temsil etmektedir. Ona göre Descartes ikiciliği evrensel doğruluğu asla karşılamamaktadır. Bu algının düzeltilmesi için gerekli olan şeyse dilsel bir çözümleme sistemidir. Bu sistemin çözümüyle kavramların kategorizasyonu belli bir kalıba oturtulduğu zaman, zihin- beden ilişkisi de yerli yerine oturacaktır. Ryle’a göre Kartezyen öğretideki maddeyi tek bir töze indirgeme durumu tamamen yanlıştır. Çünkü uzamsal özniteliğin yanında zihinsel nitelikte mevcuttur. Ve onun için zihin kavramı bedenden ayrışık düşünsel bir tözü değil, maddenin bir türü olan varlığı ifade etmektedir.
Son olarak metne Descartes’ın fikirlerinden yola çıkarak; kendi fikirlerimi de ekleyecek olursam, zihin ve beden kavramlarına ilişkin olarak şunları söyleyebilirim: Zihin ve beden birbiriyle ilişki içerisinde olmasına karşılık farklı yapılardan meydana gelmiştir. Zihin kavramı tamamıyla soyut bir kavramdır. Çünkü zihin içerisindeki veriler, maddi dünyada gözlemlenebilecek veriler değildir. Bedenden aldığı duyumsamalar neticesinde kendisine bir bellek oluşturan zihnin, vücutta can buluşu, beyin sayesinde gerçekleşmektedir. Beyin burada beden ve zihin arasındaki köprüyü; düşünce, hayaller, rüyalar vb. ile kuran, maddi bir destek görevi üstlenmektedir. Bedenin ölümüyle birlikte beyin de ölmektedir. Ancak zihin bedene bağımlı bir varlık olmadığı için kendine has özellikleri kaybetmemektedir. Zihin, beynin canlılığını yitirmesiyle bedeni terk edip, başka bir varlık alanında yaşamını devam ettirmektedir. Buradaki başka bir varlık alanından kasıt, bazı dinlerde ve inanç sistemlerinde kabul görülen ahir yaşam alanıdır. Bu tutuma inanmayan insanlar için zihnin durumu ve kalıcılığı daha farklı şekillerde olabilir elbette. Fakat bu düşünce yapısının başvurduğu son dayanak noktası tanrıya ve onun yarattığı varlık alanlarına işaret etmektedir. Yani kısacası zihin için; maddi bir varlık alanı içerisinde ruhla bütünleşmiş, cismani boyutta yer alırken düşüncenin ortaya çıkışını sağlayan ve zamanı geldiğinde dünyadaki işlerini sonlandırıp başka bir boyutta ruha bağlı olarak mevcudiyetini koruyan soyut tözdür diyebiliriz.
Kaynakça
Heil, J. (2015). Zihin Felsefesi- Çağdaş Bir Giriş. İstanbul: Küre Yayınları.
Tiryaki, M. Z. (2020). Zihin Felsefesi Ders Notları.
Vikipedi Özgür Ansiklopedi. (03.12.2021 tarihinde erişilmiştir.) Gilbert Ryle. https://tr.wikipedia.org/wiki/Gilbert_Ryle
Cansu Can