…“Özgün, alışılmadık, hatta ölümsüz fikirlere sahip olmak için, kişinin, birkaç dakikalığına dünyaya ve eşyaya, en alışıldık nesneler ve en bilindik olaylar bütünüyle yeni ve yadırgatıcı görünecek şekilde yabancılaşması yeterlidir. Bu yabancılaşma sayesinde eşya ve hadisenin gerçek tabiatı aşikâr olacaktır. Fakat burada gerekli olan talep edilen şey için yalnızca güç veya zor demek yeterli değildir; tam tersine böyle bir şey bizim gücümüz dâhilindedir, burası tamda dehanın yurdudur. ” Schopenhauer; Seçkinlik Ve Sıradanlık Üzerine
Burası neresidir?
Yaşanmayan, zamansızca, süreksizce akıp giden yer midir? Zor, güç ve çetin bir savaş mıdır? Kurtuluşun yolu mudur? Adının farkına bile varmadan yaşayan bu canavar neyin nesidir? Bu şey sakinliğin ve soyluluğun habercisi midir? Bir hediye midir? Bir kaçış mı yoksa? Budalalığın terk edilişi midir ki? Kendini beğenmenin ve korkusuzluğun ülkesi midir? Tek cümleyle ; “O” boşlukta debelenenin çarptığı her yerde kendinin farkına varmasıdır.
Ruh kendi kendinin farkına vardığında şunları çok iyi bilir:
O kadar zengindir ki hiçlik, kendi kendinle kaldığında dünya nimetlerinin canına lanet okursun! İşte asıl zenginlik budur dersin! Bazılarının delililik dediğine sahip olmak budur işte. Tek kaynağım ve tekim. Ama bilindik bir yalnızlık değil bu! Sadece bana gebe sanki! Bir ateşli dişi gibi peşimde! O bir anaç dişidir benim gözümde… Ona aşığım! Yok olmanın o dayanılmaz hafifliğinin verdiği boşalmadır bu anlattıklarım.
Onun yanında çırılçıplak ruhum tüm zarafetiyle dans eder! Onun yanında toprağa döndüm tekrardan… Bir çöp gibi değil kendi kanımdan yeniden doğarak yaptım bunu! Devinimsiz olan kaosu barındıran bedenim beni terk etti sanki! Korkmuyorum! Orası benim; orası özgürlüğü içtiğim ülke, orası ruhumu saflaştıran bir pınar! Hayatın rehabilite merkezi… Zindeliğin dini… Sarhoşluğun en güzel var olma hali ve ruhun kurtulmasını konu edinen bir tiyatral oyun… Artık farkına vardım! Burası asla bir tımarhane değil; burası insanlığın ortak aklının zehirlendiği yer!
Ben varım!
Ve gönüllü tutsağım orada!
Değişmeden ve zamansızca kendini onaylayan bir savaşçıyım!
Şifalı bir iksir gibi içimde dolaşan bu şey mezar taşıma şu yemini kazıdı;
Tek kelimeyle eksiksizim ve bu sayede yeniden tekrar tekrar doğuyorum!
Can Murat Demir