Bu röportajı 1975 yılında düşünür Martin Heidegger’in üvey oğlu Hermann Heidegger ile Antonio Gnoli ve Franco Volpi arasında gerçekleşmiş, röportaj günlük yayınlanan İtalyan gazete “La Repubblica”da yayınlanmıştır.[1] Bir felsefeci olarak bu röportajı çevirmek istememin birkaç amacı vardı. Öncelikle herhangi bir düşünürün, siyasal fikirleri nedeniyle, özellikle de dönem koşulları, bazı gerekçelerle bu durumu zorunlu hale getirirken, kritik edilmesinin bir mantık safsatası olduğu kanısı taşımaktayım. Fikirler, söyleyenin kişiliğinden pay almaktadır ancak bu felsefi argümanlar yalnızca siyasi bir figür olması yönüyle değerlendirilmemelidir. Unutulmamalıdır ki, kişisel yaşam hataları, düşüncelerin hatalarıyla özdeş kabul edilemez. Çünkü yaşam, Martin Heidegger’in de belirttiği biçimde saf edimsel bir biçimin ürünü değildir. Tersine düşünceler yaşamdan [in-der Welt ] pay alarak kurulabilir. İkinci olarak, döneme dair tartışmalara ve bu tartışmaları takip eden siz okuyuculara, en açık ve tarafsız biçimde ilk elden kaynakları sunma arzumdur. Böylece bu konu üzerindeki tartışmalar için, tarafların en yakınlarındaki kişilerden bilgiler elde etmenin imkanını yakalamaktayız. -Çevirmenin Önsözü
Babam da, direniş gösterdi.
“Auch mein Vater hat Widerstand geleistet.“ Hermann Heidegger
Son olarak, Hermann Heidegger 13 Ocak 2020 yılında aramızdan ayrıldı. Bu nedenle fikirlerini yayma hedefine saygı duyarak, onun gözünden bazı noktaları anlatmak zorundayız. Bu nedenle röportajı daha açık ve anlaşılır kılmak için, isimleri geçen kişi ve olgular dipnotlarla daha net biçimde açıklanmaya çalışılmıştır.
Dr. Heidegger, babanız ile aklınızda kalan en eski anınız nedir?
Kardeşim ve babam ile sabah kahvaltısı, öğle yemeği ve akşam yemeğinde tartıştığımızı hatırlıyorum. O işiyle o kadar meşguldü ki geçmişte onu görmemizin tek imkanı o zamanlardı. Bu mutlu ve samimi bir adamın hatırasıydı. Bilindik filozof tasvirlerinden farklıydı.
Masada hangi konular üzerine konuşurdunuz?
Gençlik zamanlarında sohbetlerimiz kesinlikle felsefe üzerine değildi. Yemek masasındayken babam diğer aile üyelerinden farksızdı. Onun futbola, kızak sporlarıyla ve arkadaşlarımızla yaptığımız her şeye karşı ilgisi vardı. Fakat elbette ki gençliğimin ilerleyen zamanlarında onunla felsefe sohbetleri de yaptım.
Bu konuşma tam olarak ne zaman gerçekleşti?
Onun derslerine ve seminerlerine katıldığım zaman, savaştan önceydi. Daha sonra savaşta Doğu Cephesi’nde ağır yaralanarak askeri hastaneye kaldırıldım. 1942-1943 yıllarında Freiburg’ta babamın diğer seminer ve okumalarına katıldım.
Heidegger öğrencileriyle birlikteyken nasıldı?
Temel duygu, onun söylediği her şeyi anladığınızdı. Konularıyla ilgilendiğinde ve onu anlatırken pedagojik bir başarı vardı. Onun yazılarındaki güçlüklerle karşılaştığınızda bu durum oldukça şaşırtıcıydı. O muhteşem bir öğretmendi.
Gerçektende de, Loith, Gadamer ve Arendt gibi öğrencilerinin hatıratlarında onun büyük bir karizması olduğundan bahsediliyor. Ama bu noktadan sonra bir şeyi merak ediyorum: Onun derslerine katıldığınız ama ilginizin felsefenin ötesinde olduğuna karar veriyor ve kariyer için tarihi seçiyorsunuz. Neden?
Babam gibi biriyle felsefi olarak rekabet etmek oldukça zordu. Biz farklı olmak ve başka bir onur elde etmek istedik.
Çoğul mu konuşuyorsunuz?
Mühendis olan erkek kardeşim Jörg’den bahsediyorum.
Peki babanız nasıl bir tepki verdi?
Bize seçme özgürlüğü verdi. Ayrıca eğitimimizle de ilgilendi. Kardeşim ile teknik konular ve benimle askerlik üzerine konuşurdu. O felsefi düşüncelerinden izole yaşamadı, aksine hayatının manevi yapısına felsefi düşüncelerini katmak için çabaladı. Örneğin çiftçilerle yaptığı uzun konuşmalarında düşüncelerinden izler taşırdı.
Almanya’nın kaybettiği bir savaş dönemi öncesi üzerine konuştunuz. Bundan sonra babanızın Nasyonal Sosyalizm ile ortaklık yapmakla suçlandığı son derece zor yıllar başladı. Kütüphanesine el konma girişimi gibi birçok dramatik olayla karşılaştı. Bu acı dönem üzerine hatırladıklarınız nelerdir?
Bu zamanlar üzerine çok az şey söyleyebilirim. Savaştan sonra yaklaşık 2,5 yıl rus esaretinde kaldım. Babamın aylarca kulübesine çekildiğini biliyorum, çünkü Freiburg’ta ki evimize Fransız askerler el koymuştu.
Heidegger, yazışmalarında da anlaşıldığı gibi o zamanlar Karl Jaspers’in[2] lehinde konuşmayacağını biliyordu.
Orada değildim ve bu yüzden bu konuda tanıklık yapamam. Ama sanırım, Karl Jaspers’in Arınma Komisyonun’da onun hakkında yaptığı oldukça olumsuz değerlendirmeler için hayal kırıklığına uğradı.
Karl Jaspers bu raporda, Heidegger’in Carl Schmitt[3] ve Ernst Jünger[4] ile birlikte rejimin [Nazizmin] düşünce lideri olmakla ilişkilendiriliyor. Babanızın bu iki diğer isimle ilişkisi neydi?
Ernst Jünger’e raporunda yer vermiyor. Carl Schmitt ile 1933 yılında kısa bir ilişkisi vardı ama daha sonrasında bu ilişki bozuldu. Jünger ile ilişkisi ise tamamen farklıydı. Babam ‘Arbeiter’ i yayınlandıktan kısa zaman sonra okumuştu. Ve bu kitap üzerine bir seminer verdi. Ayrıca onun mirası da [Hinterlassenschaft] var. Ve bu notlar ‘Gesamtausgabe ‘in 4. cildi’nde yayımlandı.
Kesinlikle savaştan sonra babanızın aksine Jünger daha az saldırıya uğradı.. Hannah Arendt[5] „“Besuch in Deutschland“ nde, Jünger’in ilk yayınlarının Nasyonal sosyalist aydınlar üzerinde kesinlikle bir izlenim bıraktığını, ancak kişiliğinin başından beri asla Nasyonal sosyalizm rejime ait olmadığını yazdı. Fakat siz onu direnişçilerden sayabilir misiniz?
Manevi bir direniş. Bir kişi direniş kelimesinden bahsettiğinde, öncelikle manevi olanla aktif olan [eylemsel] direnişi birbirinden ayırması gerekir. Bir tarihçi olarak, şüphesiz babamın da manevi direniş gösterdiğini söylemek zorundayım. Aktif bir direnişçi değildi çünkü kişiliğinin yapısı buna izin vermezdi. Ancak Heidegger’in konferanslarında bu düşünceye [Nasyonal sosyalizm] karşı oldukça tehlikeli sözler söylediğini destekleyecek birçok tanık var.
Babanızın aktif direnişe uygun olmadığını söylediğinizde, onun bir düşünür olduğunun altını çizmek mi istediniz yoksa başka bir sebep mi var?
O, asla halkla birlikte bir aksiyona geçmeyi düşünmedi. Halkın büyük hareketleri onu hep rahatsız etti.
Ünlü Rektörlük konuşması hakkında bize neler söyleyebilirsiniz?
Sanırım Almanya’da bu konuşmayı tamamıyla okuyan çok az kişi var. 1983’te Hitler’in iktidara gelmesinden 50 yıl sonra, Freiburg’un belediye başkanı Freiburg üniversitesinde bir konuşma yaptı ve şöyle dedi: ‘ Martin Heidegger’in Nasyonal sosyalizmi övdüğü ünlü konuşmasını burada yaptı.’ Hemen yanına gittim ve dedim ki: ‘Belediye başkanım bana dürüstçe cevap verir misiniz o konuşmayı hiç okudunuz mu? ‘ ve o kızararak okumadığını kabul etmek zorunda kaldı.
Yine de bu konuşmada Hugo Ott’nun da alıntıladığı ve Nasyonal sosyalizmi açıkça övdüğü cümleler var.
1979 yılında Hugo Ott, Rektörlük konuşmasında bulunmayan sözde cümleler aktardı. Hugo Ott’un taraflı biyografisi, tarihin tarafsız bilgisini içermiyor. Bu arada bende rektörlük konuşmasına katılan ve hala hayatta olan birkaç tanıktan biriyim.
Ama siz çok küçüktünüz.
13 yaşın altındaydım ve elbette ki konuşmanın içeriğini anlamadım. O zamanlar bir izciydim [Pfadfinder][6] daha sonrasında 1934 yılında ise Gençlik kolu lideri [ Jungvolkführer][7] oldum. O andan itibaren ailemle birkaç yıl boyunca tartışmalar yaşadım. Onlar bana: ‘ Oğlum gördüğün her şey olumlu şeyler değil.’’ Dediler. Onlar yüzünden, 1937 yılında Parti’ye [National sozialistische Deutsche Arbeiterpartei] katılmayı reddettim.
Tüm bu olaylar üzerine temel yargınız nedir?
Babamın 1933 yılında yanıldığı tartışılamaz. O yıllarda oda Nasyonal sosyalizm yardımı ile üniversite reformlar yapabileceğine inandı. Yanılan tek kişi de o değildi. Daha sonra onu [babamı] kınayan Karl Jaspers bile yanıldı. Jaspers’in 1933 yılında yazdıklarının o yıl babamın yazdıklarıyla tamamen aynı olduğunu çok az kişi biliyor.
Karl Jaspers hakkında söyledikleriniz beni şaşırttı.
Jaspers’in babamın yaptığı Rektörlük konuşmasına tamamen katıldığını belirttiği Ağustos 1933 tarihli bir mektup var. Bu mektup şu sözlerle başlıyor: “Sevgili Heidegger, Rektörün konuşması için teşekkürler.”
Bu mektubun varlığını bilmiyordum. Bu mektup yayınlandı mı?
Evet. 1990 yılındaki yazışmalarında yayınlandı. Bununla birlikte Jaspers, benim ısrarlarımla, ne yazık ki neredeyse hiç bilinmeyen bir şekilde, Karl Jaspers Derneği’nde yayınlanan 1933 üniversite reformları sorunu üzerine makaleler yazdı. Heidegger’in de eleştirdiği tüm olguları burada görebilirsiniz.
Nasyonal Sosyalizm zamanlarında Rosenberg[8] gibi birkaç liderde Heidegger’e saldırdı. Bu saldırının nedeni nedir?
Çünkü daha sonra onun düşüncesinin Nasyonal Sosyalist ilkelerle hiçbir ilgisi olmadığını gördüler. Ayrıca Yahudilerle dostane ilişkiler içinde olduğu için onu Yahudilerin dostu olmakla da suçladılar.
Antisemitizm konusunun tartışmasız olduğunu kabul edeceksinizdir. Heidegger’in öğretmenlerinden biri de E. Husserl’di. Onun bir Yahudi olması nedeniyle babanızın onun cenazesine katılmadığı için sitemler içeren, karısının yazdığı birkaç biyografi bilgisi var?
Husserl’in ailesiyle olan ilişkilerimiz 1930’lu yılların başlarına kadar çok iyiydi. Ailemle onların evlerine sık sık gittiğimizi ve onlarda kaldığımızı hatırlıyorum. Husserl ve Heidegger arasındaki kopuş, Husserl’in ‘Sein und Zeit’[9] eserini kritik etmesinden ve en sevdiği öğrencisinin fenomenolojinin halefi değil, tamamen bağımsız bir yol kuran bir düşünür olduğunu fark etmesiyle başladı. Husserl bu konuda büyük bir hayal kırıklığına uğradı. Husserl’ Professörlük görevinden emekli olduğunda, Berlin’de babamı şiddetle eleştirdiği bir konferans verdi. Ancak görüldüğü gibi bunların hiçbirinin Anti-Semitizm ile ilişkisi yoktu.
Biz cenazesini hatırlıyoruz…
Babamın tören zamanlarında ne düşündüğünü tam olarak söyleyemem. Sadece o zamanlar onu [Husserl’in] hasta olduğunu biliyorum. Husserl’in ölümünü söyleyen doktor ile babamın ateşli bir hastalık sonrası ölümünü bana bildiren doktor aynı kişiydi.
Berlin’den bahsettiniz. Babanızın, önemli bir fırsat olmasına rağmen Berlin Üniversitesi’ne katılma teklifini geri çevirdiği söyleniyor, bunu neden yaptı?
Bu teklif 1930 yılında geldi. Ona çok daha iyi bir maaş teklif edilmesine ve Potsdam’daki bir daire teklif edilmesine rağmen, teklifi reddedilmesinin temel nedeni, oranın kendi ortamı olmadığı ve eğer oraya giderse eskisi gibi olmayacağı gerçeğinden kaynaklanıyordu. Babam Almanya’nın Kara Ormanları’na [Schwarzwald] ait olduğuna inanıyordu. Ve özellikle de 1933 yılında Münih’ten gelen teklifi de reddetti çünkü orada Naziler’in onu derslerini izlediğinden şüpheleniyordu.
Babanız Protestanlığı kabul ettiği söylenen bir Katolikti. Ancak yazıları ateizmin en yüksek en güçlü şekli olarak yorumlanabilir. Ve yine de hayatının son yıllarında ‘Tanrı üzerine’ sorularla yoğunlaştı. Meşhur bir söz vardır: „Bizi ancak bir Tanrı kurtarabilir.“ Bu sözün dinle ilişkisi tam olarak nedir?
Katolik bir aileden geliyordu, bu yüzden karakteri ve yetiştirilme tarzı Katolikti. Ancak çok geçmeden Kilise’nin dogmalarına uymadığını fark etti. Onun gibi genç bir adam, ancak Kilise’nin desteği sayesinde okuyabilirdi. Heidegger, okuyabilmek için kiliseden burs aldığında Marburg’da bir profesör olmak istediğini gerçekten düşündü.
Ama kesinlikle ateist olmadığını söyleyebilirim. Her durumda, her zaman bir tanrının varlığına inandı. Luther’le çok derinden ilgilendiği için daha sonra onun Protestan olduğu yazıldı. Ama bu doğru değildi.
Elbette onun bir Protestan olduğu yazıldı.
Tabi sonradan kiliseyi terk etse de annemin bir Protestan olması, biz çocuklarının da Protestan kilisesinde vaftiz edilmesi, onun Protestan olduğu inancını kuvvetlendirdi. Ama öyle değildi. Asıl kökeninden hiç sapmadı. Ve yaşlılığı sırasında Katolik adetlerine göre Messkirch’e gömülmek istedi. Bana şöyle dedi: ‘ Benim doğduğum yer burası, ve ben öldüğümde beni buraya gömeceksin.’
Ancak onun felsefesi, büyük bir ateist temellendirme olarak okunabilir.
Felsefesi, referans noktası olarak her zaman aşkın bir ilkeye sahip olmuştur.
Hayatının son yıllarında bu temel ilkeyi yeniden sahiplendiğini düşünüyor musun?
Hayır, bu ilke her zaman oradaydı. Gençliğimden beri babamla dini konular, Tanrı ve İlahiyat üzerine konuşurduk.
Heidegger’in geçmişinde, okuyabilmek için bir papaz okuluna gitmek zorunda kaldığı gerçeğini ima ettiniz. Atalarınızın eğitimsiz olduğunu düşünüyoruz. Anne babası kimdi, yani büyükanne ve büyükbabanız?
Gerçekten oldukça fakir insanlardı. Büyükbabamla ilgili bilgileri pek hatırlamıyorum. O öldüğünde ben henüz 4 yaşındaydım. Büyükannemi ise çocuklarından duyduğum kadarıyla merhametli ve cömert bir insan olarak tanıyorum.
Başlangıçta yemeklerdeki tartışmalarından ve babanızın spor faaliyetleriyle ilgilendiği gerçeğinden bahsettik. Hayatının az bilinen bir yönü. Bize bundan biraz daha bahseder misin?
Genç bir adam olarak sporla uğraşmıştı. Çoğunlukla jimnastikte ilgileniyor ve bu konuda yetenekliydi; futbol oynadı, kürek çekti ve özellikle kayak yapmaya gitti. Milli futbol takımlarının maçlarını izlemeye çok severdi ve önemli toplantılar olduğunda bile onları komşunun evindeki televizyonda izlerdi. Bekkenbauer ‘i çok severdi.
Çeviren: Eric Rose
Dipnotlar:
[1] https://ricerca.repubblica.it/repubblica/archivio/repubblica/2013/12/18/martin-heidegger.html (13.01.2021)
[2] felsefede varoluşçu akımın teorisyenlerinden Alman filozof ve psikiyatrist. Modern psikiyatri, din felsefesi, tarih felsefesi ve siyaset felsefesinde önemli etkileri olmuştur.
[3] 1933’te Berlin Üniversitesi’nde profesör oldu. Schmitt, 1 Mayıs 1933 tarihinde NSDAP’ye katıldı; hızlı bir şekilde Hermann Göring tarafından Preußischer Staatsrat (Prusya Devlet Konseyi) ve aynı yılın Kasım ayında da Vereinigung nationalsozialistischer Juristen (Nasyonal Sosyalist Hukukçular Birliği) başkanlıklarına atandı.
[4] Siyasal Kuramcı ve Nazi Subayıdır. „Yeni-ulusçuluk“un önderi olan Ernst Jünger, savaşı bir doğa yasası olarak görür.
[5] Çoğu kişi tarafında felsefeci olarak da bilinmekle birlikte, kendisi felsefenin „bireyin kendisi“ne dair sorunlarla uğraştığını söyleyerek bu sıfatı reddetmiştir. Martin Heidegger’in en çok tanınan öğrencilerinden biridir. En önemli eseri: Kötülüğün Sıradanlığı
[6] Adolf hitler düşüncelerine bağlı olan SS gençliğinin üyesi olduğunu kastetmektedir.
[7] SS’e bağlı olan ve 10-14 yaş arasındaki çocukların örgütlendiği hareketin liderliği.
[8] Alfred Rosenberg, NSDAP ideolojisinin düşünce lideri olarakta bilinen siyasetçi ve parti kurucu üyesi.
[9] Alman filozof Martin Heidegger’in 1927 yılında yayınlanmış eseridir. Her ne kadar kısa sürede yazılmış ve giriş kısmında belirtilen ikinci bölüm tamamlanamamış olsa da 20. yüzyıl felsefesinde bir hayli etkili olmuş bir kitaptır. Heidegger’in toplam 110 eserlik külliyatı içinde felsefesinin ana fikirlerini açımladığı temel eseri olarak kabul görür.
Veröffentlicht von
Eric Rose
https://ericrose04.wordpress.com