Bir hekimin, bir başka hekimin reçetesini, hiçbir şey eklemeden ya da eksiltmeden kullandığını gören olmuş mudur dünyada? Bundan anlaşılıyor ki hekimler ünlerini, dolayısıyla kendi yararlarını hastaların yararından çok düşünüyorlar. Aralarında en bilgesi en eski çağda bir hastaya bir tek hekimin bakmasını gerekli saymıştı; çünkü o hekim başarılı olmazsa, bir tek adamın yanlışı bütün hekimlik sanatına yüklenecek kadar büyütülmez; başarılı olursa da, tersine, onur payı daha büyük olur. Çokluk oldukları yerde hem mesleklerini gözden düşürürler, hem de yararlı olmaktan çok zararlı olurlar. Hekimlik biliminin büyükleri arasında hiç bitmeyen ve yalnız çok kitap okuyanlarca bilinen anlaşmazlıkla yetinmemeleri, besleyip sürdürdükleri görüş ayrılıklarını ve değişkenliklerini üstelik halka göstermeleri gerekirdi.
Hekimlikteki eski çatışmaya bir örnek ister misiniz? Hierophilos hastalıkların öz kaynağını safra ve benzeri akıtlarda görür Erasistratus kırmızı kanda; Asmlepiades gözeneklerden geçen görünmez atomlarda; Alkmeon beden unsurlarının eşitsizliğinde ve aldığımız havanın niteliğinde; Strato aldığımız besinin çokluk, çiğlik ve bozukluğunda; Hippokrates ruhlarda. Hekimlerin dostu ve benden iyi bildikleri Plinius bu konuda sesini yükselterek der ki: Yararlanacağımız bilimlerin en önemlisi, yaşamamızı ve sağlığımızı korumakla görevli bilim, ne yazık ki, bilimlerin en kararsızı, en bulanığı, en çok değişmelere uğrayanıdır. Güneşin yüksekliğinde ya da astronomi kestirmelerinin bir rakamında aldanmanın büyük bir tehlikesi yoktur ama tüm varlığımızla ilgili olan bu alanda, kendimizi bunca ters rüzgarların esintisine bırakmak akıl karı değildir.
Peloponez savaşından önce bu bilimden pek söz edilmezdi; Hippokrates ün sağladı ona. Onun ortaya koyduğu her şeyi Khrysippos alt üst etti. Sonra Erasistratus, Aristotelles’in torunu, Khrysippos’un bütün yazdıklarına karşı çıktı. Onlardan sonra gelen Deneyciler bu sanatı uygulamakta bambaşka bir yol tuttular. Bu sonuncuların ünü azalmaya başlayınca Herophilos bir başka hekimlik getirdi ki, Asklepiades de onu yıpratıp yıktı.
Derken, ardı ardına, Themison’un, Musa’nın görüşleri geçerlik kazandı, daha sonra Messalina’ya yakınlığıyla ünlü Vexius Valens’inkiler. Hekimlik imparatorluğu Neron zamanında Tessalus’un eline geçti, o da kendisinden önce geçerli olan her şeyi yıktı batırdı. Onun öğretisini yıkan Marsilyalı Crinas bütün hekimliği yeniden yıldızların devinimlerine bağladı, yemeyi, içmeyi, uyumayı Ay’ın ve Merih’in keyfine göre ayarladı.
Onu yıkıp yerine geçen yine Marsilyalı Charinus oldu. O da, eski hekimliğe saldırmakla kalmayarak, halkın yüzyıllardır alışkın olduğu sıcak sularla tedavi yolunu değiştirdi. Kışın bile herkesi soğuk sularla yıkatıyor, hastalarını herhangi bir derenin sularına sokup çıkarıyordu. Plinus’un zamanına kadar hiçbir Romalı henüz hekim olmaya tenezzül etmemişti; bu işi yabancılar ve Yunanlılar görüyordu; nasıl ki biz Fransızlar arasında da Latinciler görmektedir; çünkü, der bir büyük hekim, dilinden anladığımız bir hekimliği, pek tutmayız kolay kolay; kendi elimizle toplayacağımız otların şifalı olabileceğine de pek inanamayacağımız gibi. Bizde bulunmayan bazı otları kendilerinden aldığımız uluslarda hekimler varsa, onlar da kendi topraklarında yetişmeyen bizim lahana ve maydanozlarımızı, aynı tuhaflık, nadirlik ve pahalılık dolayısıyla kimbilir ne şifalı bulurlardı; çünkü o kadar uzaktan, türlü zorluklar ve tehlikeler göze alınarak getirilen şeyleri kim küçümsemeye kalkabilir?
Hekimlikteki eski değişmelerden sonra bize kadar daha niceleri oldu; çoğu kez de kökten ve toptan değişmeler zamanımızda Paraselsus’un, Fioravanti’nin, Argenterius’unkiler gibi. Duyduğuma göre onlar yalnızca reçeteleri değil bütün hekimliğin özünü ve düzenini baştan başa değiştiriyor, kendilerinden önceki hekimleri bilgisizlik ve gözboyacılıkla suçlandırıyorlarmış. Zavallı hastanın durumu üstünde düşünmeyi size bırakıyorum!
(Kitap 2, bölüm 37)
Montaigne; Denemeler‘ den…