[…]
Düşünmenin ne demek olduğunu ancak, bizzat kendimiz düşünürsek anlayabiliriz. Böylesine bir çabanın muvaffakıyeti, düşünmeyi öğrenmek için hazır olmamızı gerektirir. Ne ki, bu öğrenmeye yanaşmamızla birlikte, henüz düşünmeye muktedir olamadığımızı da itiraf etmiş oluruz. Oysa insan, düşünebilen demektir; üstelik buna tam selahiyetli olarak. Zira o, akıllı bir yaratıktır. Akıl, rasyo, düşünmede inkişaf eder. Akıllı bir yaratık olan insanın, istediği takdirde, düşünebilmesi gerekir. Fakat belki de insan, düşünmeyi istemesine rağmen, düşünmeye muktedir olamıyor. Belki de o, bu düşünme iradesinde çok şeye ulaşmak istiyor ve bu yüzden istediğinden çok azına ancak muktedir oluyor. İnsan, gerekli imkana sahip olduğu sürece, düşünebilir. Fakat sadece bu imkan, bize, düşünmeye muktedir olmayı garantilemeye yetmez. Zira biz ancak, kendisinden hoşlandığımız şeye muktedir olabiliriz. Fakat öte yandan biz hakiki anlamda sadece, kendisi bizim kendimizi, üstelik varlığımızın özündeki kendimizi sevenden hoşlanırız. Nitekim o bizden hoşlanan, varlığımızın özüne, bizi özümüzde tutan olarak teselli verendir. Tutmak ise esasen korumak, çobanlık etmek, sürüyü meraya salıp atlatmaktır. Bizi özümüzde tutan, bizi ancak, biz onu bizi tutan şey olarak muhafaza ettiğimiz sürece tutar. Biz onu, hafızamızdan silmediğimiz takdirde muhafaza edebiliriz. Hafıza, düşünmenin toplanmasıdır. Fakat neyin düşüncesi? Kendisini nazarı itibara aldığımız sürece bizi tutan şeyin düşüncesi elbette. Çünkü O, sürekli olarak kendi hakkında düşünülmesi gerekendir. Nazarı itibara alınıp tefekkür edilen, hoşlandığımız için hediye olarak bir yadigar verilendir. Yalnızca, kendisini düşünmemiz gereken şeyden hoşlandığımız takdirde, düşünmeye muktedir olabiliriz.
Düşünmeye muktedir olmak için, öğrenmenin ne olduğunu öğrenmemiz gerekir. İnsan, eylemini ve eylemeyi terk edişini, her defasında kendisine verilen en asli olana ilişkin teselliye uygun kıldığı sürece öğrenir. Düşünmeyi ancak, kendisi hakkında düşünülmesi gerekene özenle dikkat kesildiğimiz takdirde öğrenebiliriz. Konuştuğumuz dil örneğin, dostun tabiatını dostane olan olarak vasıflandırıyor. Buna uygun olarak biz de şimdi, kendisini düşünülmesi gereken şey olarak sunan şeyi vasıflandıralım: Her kaygı verici olan, kendini düşünülecek şey olarak sunar. Fakat bu sunuş daima, kaygı verici olan zatı itibariyle hakkında düşünülmesi gereken şey ise vuku bulur. Öyleyse şimdi ve bundan sonra, sürekli, eski zamanlardan beri ve her şeyden önce düşünülmesi gereken şey olarak kalanı, şöyle vasıflandırıyoruz: En kaygı verici. En kaygı verici olan nedir? İçinde bulunduğunuz kaygı uyandıran zamanda o nasıl tezahür ediyor?
En kaygı verici olan, bizim hala düşünmememizdir; hala, üstelik dünyanın durumunun gittikçe daha kaygı verici olmasına rağmen. Görünüşe bakılırsa bu gidişat insanı gecikmesizin, ne olması ve ne yapılması gerektiği hususunda saf hayaller kurmaktan, konferans ve kongrelerde konuşmaktan ziyade, eyleme davet ediyor. Binaenaleyh eksik olanın düşünmeden ziyade eylem olduğunu söyleyebiliriz.
[…]
Martin Heidegger
Düşünmek Ne Demektir?
[1951/52 Kış Dönemi Ders Notları]
Paradigma Yayıncılık, Çev.: Rıdvan Şentürk