Evet, başlıktan da anlaşılacağı üzere, Simya ile Felsefeyi artık aynı planda idrak etmenin vakti gelmiştir. Peki, bunu neden istiyoruz? Çünkü felsefe, tüm kavramların birbirine çarptırılarak, yepyeni bir değerler düzlemi (Vicdan) yaratmayı hedefler. Bu aşamada simyanın elementlere ve maddeye yaptığının aynısını, kavramlar ve değerler tarafında da felsefeden beklemeliyiz. Felsefe, modern yüzyılda durağan kalmamalı, yıkmalı, kaosu öngörmeli bu sayede insanlık neye dönüştüğünü ve neyi amaçladığını tekrar hatırlayabilsin.
Felsefenin simyası (dönüşümü) artık kaçınılmazdır.
Zavallı felsefe şu ana kadar sadece akademik kürsülerde vizyonsuz insanların elinde bir oyuncak misali ideolojik ve dini öğretilerin ışığında köreldi, hâlbuki ki bu ışık sahteydi, evet, yalancıydı ve insana ait olmayan bir kaynaktan geliyordu. Bu yüzden şunu dile getirebiliriz; Felsefe artık insan denilen varlık durumuna ve onun biricik yolculuğuna rehberlik etmeli. Bir Mesih edasıyla silkinmeli, maddi dünyanın sevimsiz ve ucuz kaygılarından sıyrılmalıdır.
Dünya (yeryüzü) denilen madde, yüzeysel zaman ölçeğinde insanlık denilen olgunun tekamül yolculuğunu konu edinir. Felsefe ise bu çalışma alanının içinden bir farkla sıyrılır: o, evrenlerin matematiksel tekâmülünün, mutlak olanın, özün bilgisinin ve bilinen bilinmeyen âlemlerin işaretlerini arar ve bu yönde sezgisel bir hafıza yaratmak için canı pahasına çalışır. Bunun yanında ruhun son ıslahı için yollar arar, doğanın varoluş izlerini sürer. İşte bu acı dolu yolculukta insan denilen varlığın son kademedeki sığınağıdır Felsefe. Yeni tanım ve izah bu olmalıdır. Emin olunuz Felsefe ve Simya birbirine çok yakışacaklardır.
Peki, felsefe neden modern zamanlarda bu kadar sefil bir hale geldi? Çünkü insanlığın durumu içler acısıdır, kişi sadece nefsaniyetinin izinden gitmektedir. Modernizm denilen şey, insanlığın egoizminin yarattığı bir tüketim dönemini içine almaktadır. Bu paradoks tüm varlık alemine dünyanın tek ve mutlak olduğunu hissettirmektedir. İşte size ölümcül bir hata daha: İnsanlık ölçeğindeki varlık alanı, bu dünyayı sadece hayattayken algılamakta ve bu yöndeki eylemlerini vicdan ve vazife duygusundan yoksun bir halde gerçekleştirmektedir. Bu kronik hastalık tüm sistemleri etkilemekte ve ruhun yükselmesi imkansız bir hale gelmektedir. Felsefenin dönüşümü (Simyası) bu yozlaşmışlığı, eski yüklerinden kurtularak yıkabilir. Ölü doğan insanlığı ancak bu sayede yükselişe getirebiliriz. Felsefe bu amacı edinip gerçek vazifesini tekrar hatırlamalıdır. Bu sayede, dünya faaliyetleri içinde sıkışan ve maddesel plandaki şeylere tapan varlığa yardım edebilir ve insanın tekrar kendisini bulma yolunda rehberlik yapabilir hale gelecektir.
Felsefe bir an önce insana ve kurtuluşuna yönelmeli, hakettiği ve üstlendiği antik görevlerini hatırlamalıdır. Felsefe ve simya bu yüzden kardeş olmalı ve insanın özüne ulaşıp onun anlamı üzerinde kafa yormalıdır.
Can Murat Demir