Felsefe sadece teorik anlamda akademik kürsüleri meşgul eden bir uğraş alanı değildir. O, hayatın kendisidir. Hem yerel hem de evrensel anlamda huzurun ve zenginliğin kaynağını teşkil eder. Felsefe bu anlamda beynelmilel bir insan varoluşunu önceler. Felsefe her yerdedir. Sanat, bilim, eğitim, siyaset gibi bir çok alana sirayet etmiş bir disiplindir. Ve adını sayamadığımız daha bir çok alana da referans olmaktadır.
Sorgulamayı ve özgür bir düşünce yapısını zorunlu kılar.
Sorgulama doğası gereği, doğruyu yanlıştan ayırmayı ve her zaman hakikatten yana olmayı gerektirir.
Analiz yeteneğini ve sezgileri güçlendirir.
Akademi’nin kurucusu Platon’ da aynı şeyleri söylemiş: Felsefe, doğruyu bulma yolunda, düşünsel bir çalışmadır.
Önsezi yeteneğini geliştirerek bir çok belayı önceden savuşturur.
Örneğin; Nostradamus her şeyden önce bir “kahin” değil filozoftu. Yorumlama yeteneği ve ileri görüşlülüğünü felsefeye borçluydu.
Şüphe ile beslenen bir varoluş gerektirir ve bu yüzden sürekli irdeleyen bireyler yaratır.
Şüphe, doğru bilgiye ulaşmada iyi bir enstrümandır.
Kendi kendine yetebilen ve kararlar alabilen “birey” olmuş insanları topluma kazandırır.
Kurgul felsefenin minarı Hegel’e kulak verelim: Felsefe, kendini bilinçli hale getiren düşüncedir.
Felsefede hoşgörü önemlidir. Bu husus hem toplumsal hem de siyasal anlamda hukuk ve demokrasinin yerleşmesini mümkün kılar.
Demokrasinin temelini hoşgörü oluşturur. Bu konuda akla gelen ilk filozof Mevlana’dır.
Felsefe mücadeleci insanlar yaratır.
Mücadele, bilginin ve özgürlüğün peşinde sürüklenmektir.
Can Murat Demir
Öneri Makale: Felsefe Nedir Ne Değildir?