Ah felsefe, etinle keminle benim malımsın. Öyleyse inancın ve tanrının olduğu bu yolda bana kim dur diyebilir! Ey putların diyarı, ey inancın düşmez kalesi, kim seni bu hale soktu, kim seni sana karşı kışkırttı? Söyle! Söyle! İnsan neden bu denli saf ve budala! Küfrün icabında, karanlığın duasında hangi taraftasın? Evet her şey hiçleşmekte, her şey sana düşman bir şekilde özgürleşmekte. Bu yüzden bırak inadı. Pür kötülülüğün saflarında yer alan bilgi erlerine kulak ver. Onlar hala sana inanıyor. Onlar hala seni bekliyor. Tanrısallığa kavuşmana az kaldı ey Can! Çabaların ve gayretin geri ruhların kulaklarında yalandan ibaret olsa da sen sensin, bu yüzden ödüldür ölüm.
Artık yavaş yavaş bitiyor her şey. Hayaletler bile bunun farkında. Doğa tüm pisliğini kusuyor insanlığa. Şeyler akla uygun olarak her şeye dönüşürken küçücük bir çanta beliriveriyor. Evet ruhumla görüyorum onu. Küçük ve her şeyi içine alan bir çanta bu. İnsan derisinden yapılmış fakat sonsuzluğu içine alabilecek kadar derin bir çanta. Aynı şeyleri düşünmekten bıkmış, metafiziğin yumuşacık kucağında yorulmuş bir insanın tek mabedi olan bu şey, şimdilerde felsefenin tek tesellisi olmuş. O bir vazgeçiş, bir kuduz köpek, bir dua, bir sırnaşık. Işığı içine hapseden ve kendisinden başkasını düşünmeyen bu gizemli nesne, öyle bir şey ki ruhun nimetinden ve nurundan nasibini almayan bir insan için ölüm makinesini andırıyor. Evet insanlık bitmiştir. Felsefe ise ölmüş ve cesedi ortada kalmıştır. İnsan tek faildir, mecra hayat, cinayet ise meçhuldur.
Birleşme. Evet her şeyin sonlandığı yerde bir birleşme ve bir olma iradesi görüyorum. Felsefe, düşünce ve tanrısal olanla kaynaşmayı emrediyor adeta. Anlıyorum ki insan edilgenliğini terketmek istiyor. Evet, bu evrim gerekli ve zaruri. Işık uzakta olsa da insan için hala umut var. İnsan hala varlığının kıymetini bilmezken, felsefe onu çoktan yola koymuş, istediği şekle sokmuştu. İşte felsefenin kudreti ve ışığın gücü burada ortaya çıkıyordu. Çantadan çıkan irade bunu önceliyordu. O bir’di, tüm sayı-lan-ları yaratandı. Fısıldadıkları asla dillendirilmemeliydi. Çantadaki irade, ışığın O’ndan geldiğini yani yansıtıldığını bildiriyordu, insanın ise doğadan…
Çanta. Tanrının yanında nelerle gezindiğini bilemeyiz değil mi? O bir özgürlük timsalidir. Bilinmek isteyen bigr gerçektir. Işık onun tek yoludur. Çanta ise sadece bir metafor, hatta bütün insanlığın derdini taşıyan bir araç olarak karşımıza çıkıyor. Peki bu çantada neler var merak ettiniz mi? Bu çantada; ölüm, toprak ve ruhların yapıldığı maddenin özü bulunmakta. Bu çanta cehennemin alegorisi. Bu çanta bizim ödülümüz.
Şeytan. Dünya planında tilki kuyruğu gibi ne kısalan ne de uzayan bazı değerler var. Bunlardan biri de pür kötülük. Peki nedir bu şeytanın bizimle alıp vermediği? Gerçekten bize düşman mı? Şeytan bu dünyada yaşamayan sadece muhalifleri sayesinde ayakta durabilen bir puttur. Şeytan değil bizim derdimiz, bizim derdimiz göksel bir emrin yüzümüze çarpmasıdır. Şeytan yeryüzünde bile değilken biz hala onu yüceltiyorsak biz yokuz demektir. Şeytanın olduğu yerde ne felsefe yapılabilir ne de insana ulaşılabilir. Şeytan sadece bir fenomendir ve hep insanlığa gebedir. Bknz: Felsefenin Simyası
Felsefe, her istediğinde her şeye küfretmenin en estetik yoludur. Tanrısallığa giden yolda, şeytanın boynuzlarında, meleklerin kanatlarında yazılı olan tek emri müjdeler: “SAKIN KANMA, SÜREKLİ SORGULA” Bknz: Felsefe Nedir? Felsefe bu anlamda hayatla ilişkiye giren insan için bir prezervatif gibidir. O bir koruyucudur, hayata karşı sizi hep muhafaza eder. Felsefe candır, felsefe insan ruhuna iyi gelen bir kimyasal gibidir. İyileştiricidir. Kutsaldır. Tanrısallığa yakınlaştırır.
İşte tüm meselem: İnsanın yeniden doğuşunu simgeleyen ne varsa ona sarılmak.
Büyülenen insanlığın son nefesidir sefalet. Sefalet ki uzun bir eziyettir, fakirliğin ve güçsüzlüğün dile gelişidir. Gece henüz sonlanmamış ve her şey kendi içine doğru akmaktadır. Böyle zamanlarda yapılacak tek şey, kibrin asaletine sarılmaktır. Kibir ne zamandır unuttuğumuz bir erdemdir ve felsefenin en büyük çocuğudur. Yaratıcıyı özendiren bir insansal zaferdir. Bknz: İlahi Düzen ve Ruhun Kurtuluşu
Evet kurtuluşun reçetesi budur. Ruh ancak bu sayede kendini ele verebilir ve her şeye karşı savaş açabilir. Karanlığın içinde kımıldayan şeylere kulak verin, nicedir size fısıldarlar gerçeği. Felsefe, kımıldayan gerçektir. Tüm kavramların yeniden dizilmesidir. Öyle ki O’nun isteği de budur. Ruhunuzla konuşabildiğiniz zaman O’nunla konuşursunuz işte bilginin köleliği budur. Bilginin nesnesi insansa, ruhun kaynağı O’dur.
Çantaya alegorisine geri dönelim; o bir potadır, birleştirici bir ruhanilik barındırır. Felsefenin aynası gibi işlev görür. İnsan varlığında bulunan ışığı yansıtır. Barındırdığı güçle O’ndan kopan bir parçadır. Çanta insan varoluşunun evrendeki mabedi gibi görünse de ona asla sınır çizilemez. Sonsuzluğun anahtarı olarak parçalanan tüm ruhların kurtarıcısıdır. Ruh her ne kadar bir varlığa hizmet etse de, o her zaman ortak bilincin hizmetindedir.
Son sözü “O” ve emrindeki habercileri (vazifeliler) söyleyecektir. Doğanın bekçisi ve haberci ruhların eşliğinde her zaman yanımızdadır. Yeryüzü kana boyansa da biz kurtarılmış olanlar O’na doğru giden yolların yolcusuyuz. Biz O’yuz, tüm şeylerden azade. Tek kurtuluş felsefenin ve düşüncenin izinden ayrılmayarak sonsuz arayışa yönelmektir. Tek kurtuluş, sefil ruhlarımıza ışık tutacak tanrısal bir merhaleye katılabilmektir. Herkesin payına düşen budur.
Kurtuluştan ve nimetlerinden nasibinizi almanız dileğiyle…
Can Murat Demir