Fellini denilince akla gelen ilk şey Roma şehridir. Fellini kadar Roma’ ya aşık bir İtalyan yönetmen yoktur. Filmlerinde Roma’ ya ait bütün ayrıntıları bulmanız mümkün. Hatta o kadar ileri gider ki filmlerini izlerken sanki Roma’ yı yaşarsınız. “Ulan, Fellini filmleri varken ne gerek var Roma’ ya gitmeye” dedirten bir tavrı vardır. Adeta izleyiciyi Roma sokaklarında gezdirir ve bu şehrin albenisiyle sizi başka bir dünyaya götürür. Özellikle mükemmel bir oyuncu olan eşi Giulietta Masina ile çektiği dramlarda Roma’yı bir abide gibi karşımıza diker.
Fellini, elinde kamerası olan bir sihirbaz gibidir
La Strada, Rome, Giulietta degli Spiriti gibi filmleri bunlardan sadece birkaçıdır. Kaybetmiş ve kaybolmuş insan öyküleriyle bezenmiştir filmleri. Bir kraldır Fellini. Katolik tavrını her fırsatta vurgulayan Fellini, bunu yaparken kilisenin rolünü unutmamıştır. Hemen hemen her filminde dini telkinde bulunarak Roma’nın katolik tarafını gözler önüne serer-durur.
Fellini Akdeniz insanını kullanır
Onun filmlerinde tipik Akdeniz insanı tavırları göze çarpar. Öykü içerisinde insanların aktifliği, heyecanı bu yüzden ön plandadır. Fellini’nin karakterleri hayata yenilen, itilmiş ve sıradan tiplerdir. Kimisi hayal peşinde koşar, kimisi ümit eder, kimisi de olmadık insanlara bel bağlar. Bu karakterlerin başında hayatın içinde başka bir hayat arayan fahişe tiplemesi gelmektedir.
Can Murat Demir