Kendini hiçe sayma içgüdüsü. Kendinden geçme ve kendini güçlü hissetme. Annelik duygusu örnek olabilir. Gücün artması ve kötülüğü hiçe sayma olayı. Feda kelimesi kutsal bir kelime ve kavram. Yaşamdan ya da nefes alma hakkından cayma hakkı gibi.
Olağanüstü bir işkence yöntemi. Kişi kendinden ve yaşamından vazgeçerek olaylara ve olgulara tamamen kapalı devre mantığında yaklaşır. Tamamen duygusal ve tamamen ölümcül. Kişi her şeye kendi öz penceresinden bakarak hayatını yeniden dizayn eder. Genelde seçilen şeyse acı ve savaştır. Bu yüzden güçlü ve yıkıcıdır. Zayıfların üstesinden geleceği bir eylem türü değildir. Sorumluluk ve vicdan ile eş çalışır. Güdülenme bakımından vefa ve akraba bağı çok önemlidir. Özellikle yakın akraba ve dost ilişkileri bunun üzerine kurulur. Hayatın içinden gelen en büyük çığlıktır, kesinlikle bu çığlığa kulak verilmesi gerekir.
Fedakâr kişi ekseriyetle duygusal hareket eder dedik. Aşk, evlat bağı ya da dostluktan bahsettik. Bu sayılanlar feda eden ruhun nasıl bir duygu ikliminde olduğunu açıkça ortaya koyar. Bir başka anlamda aslında feda eden kişi kapana kısılmış gibidir. Çünkü zamanını ve gücünü harcarken sadece karşısındakinin iyiliğini göz önünde bulundurur. Bura da fedakârlığın insanı baştan nasıl yarattığını görebilmek mümkündür. Artık boşluk dolmuştur. Hiçlik burada başlar. Sadece bir başkasını düşünerek kendini unutmak… Elinden geldiğince atıl hale gelmeye çalışan ruh, sanki bir cennettedir. Nesneye ilgisi tamamen azalmış sanki başka bir hayatı yaşamaktadır. Bu kanla ve zamanla ilgilidir. Yaşlanmak bu bağlamda feda etme etmeyle birlikte yürür. Ölümle son bulan bir aşk hikâyesi herkese aşinadır. İşte söylenmesi gereken de budur: Fedakârlık bir aşktır, çoğu zaman yalnız yaşanan bir aşk…Bunu yaşayan kişi çoğu kez arkasında koskocaman bir hiç görür ve şunu mırıldanır kendi kendine: Ben kendi hayatımı değil bir peygamberin hayatını yaşamışım…
Peki, bu mutsuzluğum neden?
Neden bu kadar cansızım?
CEVAP: Fedakar ruh yaşayan bir ölüdür.
Can Murat Demir