Ego, bir insan niteliğidir, varoluşun en önemli sacayaklarından biridir. Hem üstünlük hem de alçaklık barındırır, sıradan insanlarda bir mahvoluşu, yetenekli insanların ellerinde ise bir yükselişi simgeler. Bu anlamda Ego’yu sıradanlık ve yaratıcılık (farkındalık) tarafında değerlendirmeliyiz. O sıradanlıkta günah yatağı, farkındalıkta ise bir cenneti bahşedebilir. Kısa bir izahtan sonra gelin Ego’nun mahiyetini irdeleyelim;
“Ego nedir” sorusunu düşündüğümde aklıma sırasıyla şu nitelikler geliyor:
- Sürekli kendini düşünme (kendisi için “alma” arzusu),
- Sürekli kendisinden bahseden bir varoluş gerekçesi,
- Empatiden yoksun bir bağ kurma şekli.
Evet, ego bir hükümranlık alanıdır, varoluşun içine sızan bir zehirdir. Ancak yukarıda saydığım 2 nitelik sıradan insanlarda vuku bulan bir hadisedir. Ego, sıradan insanların elinde adeta bir canavara benzer, varoluşu tüm maharetiyle yozlaştırır, yer bitirir; ayrıca maddi evreni (dünya hayatını) sadece kendisinden ibaret saydığı için saygısızdır. Diğerlerini hiçe sayar. Bu bir yozlaşmışlık türüdür. Ego, sıradan ruhlarda varlığı sadece yiyip tüketen bir makinedir: Doğası gereği varlığın gelişimine dair hiçbir yaratıcılık faaliyetinde bulunmaz. Bulunmak istemez. O sadece kendisi için almayı sever ve arzular. Kısaca “Ego” insanın maddi dünyanın nimetleri uğruna şeytanla anlaşmasıdır.
Bilindiği üzere evrendeki tüm oluşların bir amacı olup, bu amaçlarında kökeninde artı ve eksi bir takım elemanlar (ışık-karanlık, iyi-kötü vb.) mevcuttur. İşte bu elemanlar ile Gerçeği görür ve varoluşumuzun asıl gayesini ifşa ederiz. İfşaat, zıt kuvvetlerin etüt edilmesidir, kısaca farkındalık, integral (birbirini tamamlayıcı) bir bakış açısını gerektirir. Egoyu da böyle değerlendirmeliyiz, kötü ego (kendin için almak) ve iyi ego (farkındalık). Sıradan insan (-ego), bu dünyanın nimetleriyle mutlu olmaya uğraşırken, uyanışa gelen (+ego) insan ise egoyu tepetaklak ederek onu varoluşunu gerçekleştirmek için bir araç olarak görür. Buna “ıslah” diyoruz.
Egonun dönüşümü neden sağlanmalıdır? Evet, asıl soru budur. Egonun niteliklerini sayarken “sadece kendisi için alır” dedik, evet, bu handikap, modern dünyada maddi çıkarların boyunduruğunu ve bazı krizleri de beraberinde getirmektedir. Bu dünyada sadece almak için yaşayan insanların olduğunu düşünün, sizce diğerlerine bir şey kalır mı? Her şeyi kendisine ayıran ve tüketip bitiren bir insanlar topluluğu tarafından yönetildiğimizi düşünün (ki zaten günümüz yönetimleri genelde böyledir): Bu tarz yönetimler, empati yoksunu olduğu için diğerleriyle (doğa ve insan ile) bağ kuramayacaktır. Sonuç olarak, dünyada sadece kendisinin yaşadığını sanacaktır. Çünkü egosu ona bunu emretmektedir. (Egonun talimatları sıradan insana her zaman mantıklı gelir).
İşte ego budur, ego tüm ekonomik krizlerin, savaşların tek nedenidir. Empatiden yoksun (izole) bir bağ kurma anlayışını dikte ettiği ve doğası gereği sadece “Ben” varım dediği için toplumsal ahengin (bütünlüğün) köküne dinamit koyar. Ego diğerleriyle barışmayı, bütünleşmeyi arzu etmez. Daha önce yaşamış diktatörlerin hayatlarına bakın ya da büyük iş adamlarınınkine… Sadece kendileri için yaşar ve ölürler. Bu yüzden egoyu dönüştürmek hayati öneme sahiptir. Sufizm geleneğinin nefis dediği işte tam da budur. Onlara göre nefis (ego) terbiye edilmelidir, aksi durumda ruh Yaradan’a ulaşıp ona benzeyemeyez.
Evet, zor ama imkânsız değil. Bu canavarı ehlileştirmek bizim elimizde. Eğer bu çalışmayı yapabilirsek, doğayla bütünleşik bir toplum yapısı oluşturabilir, yine doğanın yardımıyla asıl varoluş gayemizi de büyük bir mutlulukla gerçekleştirebiliriz.
Can Murat Demir
wow muhteşem bir anlatış tarzı hayran kaldım ヽ(✿゚▽゚)ノ