Din, toplumsal hayatta bireyleri bir arada tutan, kolektif yapının yansıması olan ve ahlaki değerlerin şekillenmesinde etkili bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Tarihsel ve kültürel süreçlerde din, bireylerin davranışlarını düzenleyerek toplumsal dayanışmayı sağlamış ve bu yönüyle toplumsal yapının temel taşlarından biri olmuştur.
Dinlerin kökenine inildiğinde, insanlık tarihinin erken dönemlerinde, bireylerin anlamlandırmakta zorlandıkları doğa olaylarını, doğal afetleri, savaşları ve diğer güçleri “Tanrı” kavramı üzerinden ifade etmeye başladıkları görülmektedir. Bu bağlamda, dinin hem bireysel hem de toplumsal düzlemde bir anlam verme mekanizması sunduğu açıktır.
Din olgusunun evrimine baktığımızda, tarihsel süreçte “totemizm, çok tanrılılık, tek tanrılılık, ateizm, panteizm, deizm ve doğal din” gibi farklı inanç sistemlerinin geliştiği gözlemlenmektedir. Ancak, ilkel toplumların dini anlayışından ortaçağın karanlık dönemine ve oradan da modern toplumların din algısına geçiş, Aydınlanma Çağı, Büyük Coğrafi Keşifler, Sanayi Devrimi ve bilimsel-teknolojik gelişmeler gibi süreçlerin etkisiyle gerçekleşmiştir. Bu dönüşüm, dinin deneysel, objektif, sistematik ve bağımsız bir kimlik kazanmasına zemin hazırlamıştır.
Bugün dinin doğru ya da gerçek olup olmadığı tartışmalarından ziyade, onun işlevselliğine ve toplumsal düzlemdeki rolüne odaklanmak daha anlamlıdır. Dinin, toplumsal değerler, kültür, ideoloji ve siyaset çerçevesinde etkin bir şekilde kullanıldığı; gündelik ve siyasal hayatın başat unsurlarından biri haline geldiği görülmektedir.
Din, yalnızca bir sonuç değil; aynı zamanda toplumsal olguların belirlenip düzenlenmesine katkıda bulunan zihinsel ve ruhsal bir üretimin sonucudur. Örneğin, İslam ülkelerinde farklı dinlere olan ilginin kökleri oldukça eski dönemlere dayanmaktadır. Hindistan’daki Türk-Moğol hâkimiyeti sırasında Hint dinlerine duyulan geniş ilgi, bu duruma çarpıcı bir örnek teşkil etmektedir. Bu tür tarihsel örnekler, dinin toplumsal olgular, kültürel değerler ve ideolojik tercihlerin bir yansıması olduğunu göstermektedir.
Sonuç Olarak
Dinin temel işlevlerini ve tarihsel kökenlerini anlamak, onu toplumsal, kültürel ve ideolojik bağlamda derinlemesine incelemekle mümkündür. Toplumsal gelişim çok yönlü ve karmaşık bir yapıdadır; bu nedenle din olgusunu anlamlandırmak için kapsamlı bir yöntem benimsenmelidir.
Karl Marx, bu konuda çarpıcı bir saptamada bulunmuştur:
“Din, insanın kendi emeğine yabancılaşması ile toplumsal sınıfların bu yabancılaşmayı aşmak için ürettiği bir şey durumudur.”
Yeter Demir
arafta kaybolmuştum..cehennemin yolunu buldum geldim..ben de özledim:))
tüm canlıları, almak sindirmek ve atmak üzere kurgulamış bir yaratıcının bu kadar yalın, düz ve bir o kadar tek ve benzersiz yaşamın diyetini, bizden kulluk isteyerek ödeteceğini düşünmek ne zavallılık….
bu da ayrı bir bakış açısı… bu arada inanna hoşgeldin :) ne zamandır yoktun…
yorumlarını özlemişiz…
Yahu bu dogmatiklik neden dert oluyor.1400 senedir eleştirenler oldu da ne oldu. Kuran’ın üzerine ekleme mi oldu, yenisi mi çıktı, güçleri mi yetti.İslam’ı Kuran anlatır.Dünya da milyonlarca kitap var 1 ini ellemeyeceksin.Bu bilimsel olarak çalışmalarına engel mi,yeni bir finans teorisi bulmana veya genetik araştırmalara.Avrupa da ortaçağ da kilisenin yaptığı gericiliği İslam a kesinlikle yakıştırmam.çünkü hristiyanlık ta bilime karşı olma vatikan a bağlıdır. Ama İslam hiç bir zaman bilime karşı olmadı; ve yine İnsanoğlu onu yanlış okuyarak bugun sanki İslam dini bilime karşı pozisyonuna getirdi.Arapların İslamın ilk dönemlerinde nice matematikçi, tıpçı yetiştirdiğini herkes bilir.Peygamberimiz İlim Çin de bile olsa alınız demiştir. “Herkes bir kitabı okur ve bunun içerisinden azımsanmayacak miktardaki insanlar farklı farklı yorumlar çıkarıyorsa burda hiç mi dönüp de kitap eleştiri almayacak” diyorsun.siz İslam’ı kafanızda tek bir akıntı var gibi algılıyorsunuz ; bir nehre uzaktan bakarsan bir akıntı görürsün ama içine girince bir sürü akıntı olduğunu görürsünüz,derinleştikçe güzelleşir…İslam dini bilime engel değildir, Kuran’da 1000 den fazla ayette ilim der akıl der…o zaman şu sonuç çıkıyor; İslam’ı yanlış anlayıp geriye götürenlerle; onu yine yanlış anlayıp bilime karşı olduğunu söyleyenler aynı yolda….
bunca senedir yazan ve din konusunda elini taşın altına sokmuş, risk almış biri olarak bu konu hakkındaki sorgulamamın sonucu şu:
vargı: din diye uydurulan illüzyon, insan ruhuna edilmiş en büyük küfürdür.. içgüdülerine kendisini kapatan insanın son sığınağıdır, din psikolojik alçalmanın ve fizyolojik gerilemenin, insanın kendi kendisini zayıflatmasının bir diğer adıdır. “insanlığın” hazinesi ve aklın zehirlenmesidir. din; kümülatif olarak mitsel bir dünya yaratarak, bunun haklılığını ve eleştirilemez oluşunu kendisine feyz alır ve sonuç olarak ortaya şu tip çıkar, kendisine yabancı ve iradesine düşman bir insan..
din, yüksek insan gruplarının elinde ancak araç olur. örneğin; atatürk, napolyon… bu tarihsel bir vak’a dır. çünkü sürünün ne geçmişi vardır, ne de geleceği, sürü kendisine değil korkularına inanır ve korktuklarından totemler ve kurbanlar yaratır. kısaca dinler tarihi; şeytanın insanlık tarafından zorla ve hiç bıkmadan vaftiz edilmesinden ibarettir… bu gereksizdir ve büyük bir enerji kaybıdır…yani boşunalığın, içi geçmişliğin anlamlandırılmasıdır.
son olarak üstadın şu alıntısıyla bitireyim: …dindar insanlarla temasım olduğunda ellerimi yıkama gereği duyuyorum…
nietzsche
not: eğer cevap yazacaksanız lütfen felsefi kaygıyla yazın, yoksa ciddiye almayacağım….
Pranga yanlış anlaşılmış, bu belli. Benim prangadan kastım, ne iki rekat namaz ne de 1 ay oruç. Prangadam kastım, özgür düşünceyi engelleyen dogmatik bilgiler yığını. “Eleştirmen gereken insanoğludur, İslam değil.” yorumu İslam’ın eleştirilmeyecek pozisyona konulup nasıl dogmatik bir yapının dayatıldığının da en açık göstergesidir. Bilimin önünde engel olan dine pranga dedim. İnsanın gelişimine engel olan dine pranga dedim. Zaten bunu direk din olarak adlandırdım, bütün dinleri içine alarak, sadece İslama takılı kalmadım. Bunu İslam da yapıyor, Avrupa’da yıllarca Kilise de yaptı, nasıl bir Orta Çağ geçirdiklerini kendileri utançla söylüyordu keza.
“Paradoks” tartışmasına gelince şöyle bir açıklamada bulunmakta fayda var zannedersem. İslam’ın tüm insanlığa yollanıldığı söylendi yıllarca aldığım “Din Kültürü” derslerinde. Çok basit bir soru sorarım: Herkes bir kitabı okur ve bunun içerisinden azımsanmayacak miktardaki insanlar farklı farklı yorumlar çıkarıyorsa burda hiç mi dönüp de kitap eleştiri almayacak? Öyle ya, bir insan çarpıttı, iki insan çarpıttı, üç insan çarpıttı okuduklarını… Milyar adam inanıyo bu dine, bu kadar çeşitlendirme oluyorsa hiç mi kitap eleştirilmeyecek? İnsanların tutarsızlığı veya tutumlarını eleştirmek lazım, katılıyorum; ama kusura bakmayın sorgulamayı tek yönlü yapmam ben.
ercan cım ben müslüman isem din deyince İslam dan başkası gelmez aklıma,emir böyle ne yapak.kaldı ki bu yazıyı yazan yazar arkadaş “yazının ağırlığın” dan da anlaşılacağı üzere 30-40 yıllık bir ilahiyatçı-filozof-tarihçi değil. olayı benim kıldığım rekata bağlamasından da belli, makaleyi değil kendimizi tartışır olduğumuz ve ilim insanı olduğumdan kişiselleştirmeden kaçmak için daha fazla yazmadım ama seninle yeni boyuta geldi; saolasın. kaldı ki yorum yapan bizlerde bu konuda zayıfız, en zayıfınız da ben olayım. o zaman bu yazı eleştiriye çok açık. ben din üzerine böyle yazılar yazıldığı zaman zayıflığından ötürü şundan şikayetçiyim: İslam size habire üzerine birşey yazın diye ortaya çıkmamış. Sapkınlık tan uzak durun diye çıkmış. Eğer Kur’an dakini insanlara anlatmak hadisleri öğretmek için ise yazılsın tabi. Ayrıca İslam inanmayan insan için sorun olmaz ki; sıkıntıyı Allah inanana verir onun için prangan var ise inanıyorsun demek ki. 24 saatin 1 saati namaz, 12 ay’ın 1i oruç. bu mu pranga. her an her yerde bulacağın bir sevgili. böyle prangaya can kurban. Dünya işlerine ayırdığınız vakitten, dünyadaki prangalar bahseden yok. saatlerce bilgisayar başlarından; içki masalarından şikayet eden yok. Aşk konusunda ise dediğin gibi herkes değil ve ben olması gerekeni söyledim zaten. Namaz ise bu yazının da İslam ın da temelidir. DİNDE AYRIM VAR; ŞİİLER, ALEVİLER VAR MÜSLÜMANLAR BUNLARA SAPKIN DEMİŞ; SONRA ELEŞTİRİ YAPARIM DİN HAKKINDA DİYORSUN. İŞTE BU PARADOKSTUR. SANKİ BU AYRIMI ALLAH YAPTI ONUN GÖNDERDİĞİ DİNİ ELEŞTİRİYORSUN. ELEŞTİRMEN GEREKEN İNSANOĞLU DUR İSLAM DEĞİLDİR. ZAMANLA; KIYAMETE YAKLAŞTIKÇA BU AYRIMLAR ARTACAKTIR; İSLAM YANİ ALLAH IN GÖNDERDİĞİ DİN BÖYLE EMRETMESE DE… İslam Kuran’ın ve hadislerin öncülüğünde, İmam Nevevi, Mevlana, Said i Nursi… uygulamaları ile çok ama çok güzel olacaktır… din İslam’dır; diğerleri geçmişte kalmış ve yasaktır…İçinizden en hayırlısı dünya işlerini ahirete; ahireti dünyaya tercih etmeyip, başkasına yük olmayanınızdır (hadis)…
asıl gerçek şu: “dinde ayrım yoktur” “mezhep” vardır ama günümüzde cemaat ayrıcalıkları çıktı oysa ki herkesin tek inancı tek inandığı vardır, gidilen yol aynı yoldur sadece namaz kılmakla olmaz “ellahamdülüllah” deyip “beş vakit namaz” kılıp dolandırıcılık yapıp gerçek manada ibadetini yapan ve onları karalayan insanlara karşıyım. gerçek ibadet allahla kul arasındadır insanları yanlış fetva verip yanlış yollara saptırmak günahdır ne yapmak lazımmış akıllı olmak lazımmış !!!
elhamdülillah ateistim…
düşüncene sağlık ercan ne denir ki
Şimdi din olgusuna genelden İslam, Yahudilik, Budizim… gibi belirli bir inanç sistemini baz alarak yazılmamış bir yazıyı “namaz” gibi belirli bir dinin belirli bir ritüeli üzerinden tartışmak bence çok basit kalır. Önce bunu söyleyeyim.
Din, dogmatiktir, doğrudur . Ona veya onun söylediği herhangi bir şeye karşıt olanın eleştirilmesini kabul etmez keza ben de İslam’dan örnek vereyim madem İslam’a farklı yorum getirmiş olan aleviler/şiiler diğer Müslümanlar tarafından “sapkın inanç” olarak gösterilmiştir. Diğer dinlerde de örnekleri vardır. Bu dinin benim açımdan ne kadar eleştiriye açık (!) olduğunun, dogmatik olduğunun en bariz göstergesi.
Yalnız gelin görelim din olgusu eleştirilmek zorundadır. Nedeni ise açık: Din tarih boyunca insanların sosyolojik, psikolojik, ekonomik… hayatlarını önemli derecede etkilemiştir. Bu alanların ise hepsinin birer bilim dalı olduğunu göz önüne aldığımızda dinin eleştirilmesi, araştırılması, üzerine bilimsel/felsefi açıdan kafa yorulmaması imkansızdır. Fakat gelin görelim ki dogmatik bir olguyu rasyonel bir şekilde eleştirip onu dogmatik bir şekilde kabul etmiş olan beyinlerde nasıl ve ne derecede etki yaratabilirsiniz?
Bireysel olarak baktığınızda evet, bir “aşk” olmalıdır inanç meselesi. “Aşk”ın engel, mantık dinlemeyeceği de bellidir. Fakat kimse bana çıkıp da herhangi bir dine inanan kitledeki çoğunluğun “aşık” olduğunu iddia etmesin. Belirli bir oran vermek yanlış olur ama çoğunluk “aşık” değildir. Dolayısıyla, din çerçevesinde veya dinin gerektirdiklerinden oluşan yapılanmaların da din dışı (insalık dışı) sonuçların oluşmasına neden olmaktadır (Yukarıda söylediğim alanlara bol sayıda örnek var Türkiye’de ama burayı basit din-siyaset-ekonomi çekişmelerinin yaşandığı platformlara çevirmeyelim)
Toparlamak gerekirse, fazla konuştum ama benim açımdan olay şudur: Din, insanlığın ayağına vurulan bir prangadır. Bu pranga her zaman eleştirilmek zorundadır. Bu prangayı ayağına geçirenler, ayağına geçirmeyenlerin üzerinde her zaman “baskı” oluşturmuştur ve oluşturmaya devam ettiği sürece de hem din eleştirilecek hem de pranga olarak kalmaya devam edecektir.
sen 2. emre uy boşver gerisini :)
ya melih harbi bir şey soracağım sen günde kaç rekat namaz kılıyorsun ?
evet doğru melih sadece doğmatik bir zihniyet ile din vardır ve var olacaktır çok haklısın, ve işin bütün sırrı o 2 rekat namazda ve orada kaç kere zikredilen muhammet ve tanrı kelimesinde:)
kötülüğü olmayan bir iyilik sıkıcıdır, tıpkı iyiliği olmayan bir kötülük gibi ve tanrı öldü, ölü, eğer yaşasaydı her şey mükemmel olmaz mıydı? ve sıkıcı… ayrıca benim ahlaklı ve faziletli olmam onun adını zikretmem ile alakalı değil!
sen boşver kafanı takma böyle şeylere dönmeye devam:))))
tmm..:) ama ahlak ve fazilet noktasına yine katılmayacağım. namaz Allah’ın zikriden ve hatırlanmasından başka bir şey değildir, ibadettir ve güzel ahlak ancak zikirle yani namaz ile olur.
Sana Kitap`tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar… ” (Ankebut Suresi, 45)
Allahû Tealâ zikrullah en büyüktür der Kur’an’da. Kur’ân-ı Kerim namazı değil, zikri en büyük ibadet olarak görür.
Kısacası din nedir ne değildir diyerek ne olduğunu kendi kafamızdan anlatmak yersiz. din zaten kendini anlatır, din-leyene…:)
din teslimiyettir ama suç ile değil, aşk ile.düşünsenize her zaman her yerde birşeyler isteyebileceğiniz bir sevgiliniz olması ne güzel.gerçek hayatta ara ki bulasın.iki rekat namaz kılmamış marks ın da sözü çok inandırıcı.bu iş gönül işi marks emeğine benzemez.toplum, çıkarı için biraraya gelir, inananlar Allah rızası için farkı bu…
allahüekber!!!
..:)
yazarın notu:
2 rekat namaz ile evrensel bir olguyu açıklamak büyük bir yanlış bence… ayrıca çıkarları için bir araya gelen toplumun (güruhun) oluşturmuş olduğu din olgusunun yüzyıllar boyu referans olarak aldığı bir paradigmalar bütünü de mevcut bu da unutulmamalı. din olgusu yazımda da belirttiğim üzere kesinlikle köken bilim üzerinden incelenip insan uygarlığının gelişimi de hesaba alınarak yapılmalı. gönül ile ya da bir takım duygusal kaygılarla değil…
aşka gelince… evet söylediğiniz üzere aşk denilen şey çok kıymetli ve kesinlikle ben onun biricik olduğuna inanıyorum.
Mevlana öyle bilimle falan değil, gönül ile inanmıştır.hani en büyük aşık olarak örnek verdim. din’i bilimle falan karıştırmaya gerek yok;temeli namazdır ve bu 2 rekatta kaç kere Allah birdir, peygamber onun elçisidir denildiğini düşünün.bunu demek ile Allah’a inandığınızı, peygamberin yolunda olduğunuzu yani ahlaklı,faziletli biri olduğunuzu bi kaç kelimede söylersiniz; tabi ki gönülden gelen iyi niyetle,işte bu kadar. din de başka bişey istemez zaten…
tmm işte oku demiş. üzerine nedir ne değildir diye bir şey ekle, yaz dememiş. öncelikler sıralanmıştır kuranda ve namaz yani Allah zikri en önemlisidir pardon “nemaz”..:)