Kadın kötüdür, çünkü doğaldır, doğanın yarattığı en güzel bedenlere sahiptirler, erkeklerin egemenliğindeki baskın dünyaya nazaran en gözde hayatı yaşarlar, sonuç olarak doğanın kızları tanrılar katında ayrıcalıklıdır.
Onlar nicedir tutsaktır, çarmıha gerilmiştir ve yakılmıştır. Bu yüzden kötülüğün doğasını anlayabilmek için kadın ruhuna bakmak gerekir. Her dişi doğanın içine salınmış birer tanrıçadır. Her sanat eseri dişiden türer, her şiir onların ezgilerinden kopar. Dişinin olmadığı bir kötülük tanımı tamamen illüzyondan ibarettir.
Yalan bir hayatın uyduruk değerleri olur, bilinen “kötülük”, bu yüzden yanıltıcıdır. Gerçek tektir, her zaman ezoteriktir, batınidir ve kötülük gerçektir. Kötülüğün kaynağı, ruhun yolculuğuyla ve mistik sezgilerle şekillenir. Hayatı yaratan baskın değerler kötülüğü korkunç bir şeymiş gibi tanımlar ancak durum bunun tam aksidir, kötü olan her şey insana nimettir. Kötülüğün doğası işte bu yüzden insanın da doğasını temsil eder. İnsan, “evcilleştirilmiş doğa” dır, aynı “doğa”, ruhani kötülüğün de mecrasıdır. Onu dinlediğinizde uzaklara dalmanızın nedeni budur, o kendisini duyan ruhlara sürekli bir şeyler fısıldar:
Pür Kötülüğü…
Varsayılan kötülük, söylenmiş en büyük yalandır. Dişi, varlığıyla evreni yaratmıştır ancak modern dünyadaki pozisyonu ve içgüdüleri göze alındığında erkeğin fiziki yapısıyla ya da saldırganlığıyla boy ölçüşemez. Kadın, hem doğanın sahibi hem de doğurganlığıyla bir tanrıdır ama her şey demek değildir. Ölüm: Bir hediye ya da kurtuluş olabilir, hayatın bir anlam ifade etmediğini zaten biliyoruz.
Kadın hayatın anlamıdır, ölümün de bekçisi. Doğanın en estetik taklidi kadın, o bir sanat eseridir, yansıtıcıdır. Toprak teniyle içinde dolaştığımız kadınlar birer ölüm meleği gibidir.
Anahtar Kelimeler:
Ruhun besini
Umutsuzluğun işkencesi
Vicdan
Günahın bedeli
Organ ve Şeytan
Can Murat Demir