Aşağıdaki röportaj metni “Hayranlık Talimleri” adlı belgesel filmin ilk bölümünden alıntılanmıştır. Cioran’ın yakın arkadaşı Petre Tutea’nın girizgah-belagat metnidir.
Kendim ve Emil Cioran ile ilgili röportajın dışında bir açıklama:
Bir röportaj esnasında, derin düşünemezsiniz. Öyle hatırlıyorum ki, Newton’a, yer çekimi yasasını nasıl keşfettiğini sorduklarında bunu şöyle beyan etmişti: “Bana ilham verildi!” İşte bu yüzden, bir elmanın düşüşünden ziyade ilham onu bu yasaya doğru yönlendirdi. Gerçek şu ki, insan bir başına, dünyanın içsel ve dışsal fenomenlerinin arasında ve onun sessiz yasalarının ortasında yaşar. İşte bu nedenle, fenomenlere dair sözde özerk insani okumalarımız aldatıcıdır.
Newton’a, bu kez ise yer çekimi nedir diye sorulduğunda, şu yanıtı verdi: “Tanrı.” Sanırım bu sözler onun “Principia” adlı çalışmasında kaydedilmişti. Metafizik kaygımın bir diğer kaynağı ise beni sarmalayan ve karşısında yeterli bir konumda olamadığım bir mitin konumu. Ayrıca Emil Cioran’ın bana huzursuzluk da veren dostça olan ancak şişirilmiş bendeki resmi. Burada belli bir noktaya değinmeme izin verin, Joseph de Maistre’nin, Papa’yı kutsallığı rahatsız edecek ölçüde övdüğü portresi. Ayrıca, Cioran’dan aktaracak olursak, coşku yoluyla işlenen bir cinayet. Hristiyan dogması, gizem ufkunda yaşamama olanak vermişti. Blaga’nın ifade ettiği gibi, insana ilişkin. Başka yerde ise “Dogma”nın, “açıklığa kavuşmuş gizem” olduğunu yazdım. (Lalande) [Joseph Lalande?] Gizem, kişisel sınırlılığın endişelerinden, kozmik ve toplumsal esaretten, sonsuzluk ve ölüm ihtimalinden bizi uzak tutacak tek şeydir.
Özgürlük, Hristiyan öğretilerine, özgürlük dinine göre dogmatik olarak düşünülmelidir. Bu, bir paradoks değildir. Özgürlük, burada, yani kilisede ve ötesindeki ritüel aracılığıyla tecrübe edildiğinde kurtarılanlar için ebedidir. Kilisede ve dünyada uzlaşmak, dogmaya teslim olmak: “Tutsak et beni Tanrım, böylece özgür hissedebilirim.” (De Imitatione Christi) [Tomás de Kempis] Cioran için, şunu söyleyeceğim: Kendisini, “Düşüşte Olan Bir Dünyada Görevli Şüpheci” olarak görüyor. Aziz Paul ve Tanrısal Mutlak ile uyuşmazlık içinde yaşıyor. Onun “Umutsuzluğun Doruklarında” adlı kitabında, geçenlerde Humanitas yeniden yayımladı, şöyle diyordu: “Izdırabım ne kadar şiddetli de olsa, dünyadan her ne kadar ayrı da düşsem, beni dünyadan ayıran mesafe onu daha erişilebilir kılmaktan başka bir işe yaramıyor. İçinde her ne kadar ne bir nesnel anlam ne de bir aşkınsal kesinlik bulamıyor olsam da, formlarının çeşitliliğiyle varoluş, hem neşe hem de bir keder kaynağı olmaktan vazgeçmiyor.”
Bu metin akla iki dünyayı getiriyor: Görünür ve fani olan dünyayı ve görünmez ve ebedi olan dünyayı, yani Cioran’ın Aziz Paul ile anlaşmazlık yaşadığı dünya. Aşkınlık, bu metinde belirtildiği gibi, Cioran’ın evrendeki varlığının anlamını tanımlar. İstese de istemese de. Bu pasaj, Emil Cioran’ı varoluşunun alaca karanlığında kendisiyle uzlaşmış olarak görmemi sağlar. İki Paulcü dünyanın etkileşimi onu kurtuluşa götürür, çünkü varoluşunun anlamı Tanrısal Mutlak tarafından belirlendiği için, bu dünyanın kötümserliğinden ve endişelerinden kurtulur. Öyle inanıyorum ki, değerli dostum Emil Cioran, Aziz Paul ile olan anlaşmazlığını ve teoloji ile bitmemiş kavgasını bir kenara bırakıp kendisini Tanrısal Mutlak’a bağlayarak kurtuluşu bulacak.
Cioran ile ilgili bir diğer şey: Cioran’ın metafizik kaygılarını tecrübe etmeyen entelektüeller entelektüel sıfatına layık değildirler. Ama her gerçek entelektüel onun tüm samimiyetini taşımaz. İnsan varoluşunun tamamı, aslında sürekli bir diyalektik oyundur. Cioran için bir isteğim var: Böyle şişirilmiş terimleri bana sunmayı bırakması… Çünkü bu mübalağa onun kişiliğinden geliyor, ruhumu harekete geçiriyor, ya da daha doğrusu acı verici bir tamamlanmamışlık hissi veriyor. Bu, somut bir varlık ve ideal bir egonun meyvesidir. Bunun dışında ise, bana sorabilirsiniz ve ben de uygun cevaplar vermeye çalışacağım.
Petre Tutea
Çeviren: Mehmet Gündoğdu
Kaynak: Emil Cioran Belgeseli 1. Bölüm (1992) Türkçe Altyazılı