Gece buğusunda bir adam,
yürüyüşü gün aydınlığından kalan.
Kucaklaştığı gökyüzüne yoldaş yıldız ışıltısında bakışları ile, tarifsiz bir hal alan gök kubbenin heybetine hayran.
Nasılsa gözden kaçacak, nasılsa bakılmayacak olan sahiplikleri toplama çabasında.
Lambaların eşsiz sadakati ve bir o kadar donuk ışıkları ile aydınlanan renkler, gün aydınlığından farklı aslında…
Sokak kendi beşeriyetine yenilmiş iken, bir köşe başı gelecek sahibini bekler, sabırsız.
Adam ise kendisine ait olanı bilmeden izler, şehir ve sokak sarmalını…
…gözünü açtığında anladı ne kadar yol aldığını. Oturduğu taşın kaba etlerini üşütmemesini istedi, ihtiyacı vardı dinlenmeye. Yine de tedbir olarak bir karton parçası buluverdi konfor isteğine…
Sonra yürüdü,
onunla ışıklar, sokaklar, sesler yürüdü.
onunla gece, yıldızlar yürüdü…
yağmurun yağmasını istiyordu, her ne kadar ıslanmak istemese de. Yağmur ise, karşı koymadı bu çağrıya. Geldi ve ıslandı sokaklar…
Evler, camlar, koca şehir ıslandı.
Islaklığıyla büyüdü şehir, yansımalarda uzadı silüetler. Işıklar, evler, gökyüzü ve gece uzandı yere kendi sessizliklerinde.
Yağmur tanesinde, şehir
Şehir, yağmur tanesinde idi.
Yağmurun bu kadar gönüllü olmasına anlam verememişti…
Adam yürüyüşüne devam eder iken anladı kaldırım taşlarının dikkat çekme çabalarını…
Apansız gelen yağmur, aynı apansızlık ile terk etti şehri. Sustu şehir, suya doydu. Yerinden olan taşlar başka oyuklar buldu, suyun cazibesi ile bırakıp gitmediler gri dünyalarını.
Her damlanın ilk kez merhabalaştığı şehir de sular kimseye sormadı gidecekleri yolu…
yürüdü adam,
Akrep ve yelkovanın dansı hiç aklına gelmedi, yürüdü zamansızlığa.
Şehir uykusunda, gece ve yıldızlar Ay’ın sadakatiyle başucunda. Adam yürüyüşüne yoldaş, inanışına sırdaş, ufkunda görülesi iklimi ile bir an durdu tekrar.
Artık o değil gökyüzü yürüyordu, yeryüzü ise çaresiz eşlikçi bu yürüyüşe…
Yüzünde tarifsiz bir huzurun tebessümü ile, ayaklarında ıslak pabuçların kaygan hissi ile tekrar selamlaştı vazgeçemediği renkler ile…
Yaşamsal ışıkları, yaşamsal renkleri, karmaşanın toz duman hallerini bir bir işliyordu şehire.
Ve duvar yazılarında kitap alıntısı birkaç kelimenin, her şeyden büyük yalnızlığına şahit oluyordu.
Gece buğusunda bir adam,
yürüyüşü gün aydınlığından kalan…
Sürmek ile bitmeyecek izler, araladıkları kapılarda ve arkasında hep kendi seslerini fısıldadılar. Anlatılacak kelimeleri de alıp yanlarına, arkalarına bakmadan uzaklaştılar.
Serdar Bayraktar