Tam iki yıl bir hayalin peşinden koşmuştu. Şimdilerde ise artık neyin hayal neyin gerçek olduğu konusunda şüpheliydi. Geriye sadece onun için yazdıkları kalmıştı. Tek dostu da onlardı. Aşkı için yarattığı cümleler… Elinde sadece bu aşk kırıntısı kalmıştı…
Hiç bu kadar yalnız hissetmemişti. Ama biliyordu ki artık o sıcaklık ve ateş çok uzaktı. Hepsi tozlu birer anıdan ibaretti. Sürekli gezdiği köhnemiş mahalleler gibi aşkı da eskimiş ve toz tutmuştu. Her gece bu eski mahallelerde dolanır, evlerin pencerelerini süzerdi. Artık yeni aşkını bulmuştu sanki.
Cumbalı bir aşktı onunki. Balkonlardan sarkan sarmaşıklar gibi. Evet, bu eski mahalleleri ve evleri çok seviyordu, aşktan beklediği sadakati de bu evlerde buluyordu. Çok yalnızdı. Bir sigara yakmak istedi. Terkedilmiş eski bir evin avlusuna ilişti. En serin yeri buldu, bir su kuyusunun duvarına sırtını dayadı. Tüttürmeye başladı. Her dumanı büyük bir özenle içine çekti. Kuyunun içine bir göz attı ve içine düşen sigara küllerinin yok oluşunu izledi.
Kuyu çok eskiydi, iç duvarları yosunlu ve nemden kararmıştı. Haşerata teslim olmuştu, kokuyordu ve içi zifiri karanlıktı. Suyu epeyce çekilmişti. Senelerdir kullanılmadığı aşikardı. Bir kibrit yakıp kuyunun ıslak karanlığına usulca bıraktı. Ama kibritin yanmasıyla sönmesi bir oldu. Bir yerlerde okumuştu, su kuyularının içinde bulunan bir çeşit gazdan dolayı oksijenin az olduğunu. İnat etti, bir tane daha yaktı ve bu kez istediği olmuştu. Hararetle yanan kibrit sanki bir meşale gibi kuyunun zifiri karanlığını aydınlattı. Bir an duraksadı, sevdiği kızı hatırladı. Yanan kibritle ne alakası olabilir diye düşündü. Sonra bir ampul yandı zihninde… Sevdiği kız… Yanan kibritti. Kendisi de bir türlü aydınlanamayan, terkedilmiş bir kuyuydu. Bu garip tesadüf onu şaşırtmamıştı sanki. Kesin olan şuydu; o kuyu bir şekilde hayatını özetlemişti. Onu duraksatıp şaşırtan da buydu zaten. Hala aşık olduğu kızı düşünüyordu.
Bir yumruk oturdu boğazına. Sigarası bitmek üzereydi ki yere yığıldı. Kuyunun ıslak duvarından güç alarak kibrit çöplerini yakmadan kuyunun dibine boca etti. Kötü hissediyordu. Ağlamaya başladı, her gözyaşı birer yanmış kibrit gibiydi. Kibrit çöplerinin kuyuda ilerlerken çıkardığı sesler deli ediciydi. Fazla dayanamadı hemen oradan uzaklaştı, kendine gelmeliydi. Çok yorgun hissediyordu. Boş kibrit kutusu hala elindeydi. Geçmişiyle yüzleşmek onu çok sarsmıştı. Soğuk soğuk terliyordu, sırılsıklam olmuştu. Eve vardığında boş kibrit kutusunu koyacak bir yer aradı… Bulması çok da zor olmadı aslında. Onu da hayatı boyunca biriktirdiği koleksiyonuna, yani “Boş Kibrit Kutusu Mezarlığına koydu. Bu ne ilkti, ne de sondu onun için…
Can Murat Demir
çok iyi bir çalışma eline saglık