Ana SayfaSinemaBiricik ve Ontolojik Bir Dilemma: Doğa-İnsan

Biricik ve Ontolojik Bir Dilemma: Doğa-İnsan

Sinemada Doğa nereye konumlanır? Bu sorunun cevabı, insan-doğa ikileminin ya da diyalektik mücadelesinin odağına işaret eder. Dolaysıyla sinemada doğanın temsili ya da işlenmesi aslında insanın otantik ve ontolojik anlamda doğa ile savaşımının da bir yansımasıdır. Buradan hareketle doğa sinema sanatında her ne kadar tematik bir bağlam içinde ele alınsa da özünde insan varoluşuyla ilintili bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğa, hem kaçkınlığımızı hem de huzuru aynı an da barındıran bir mecra olarak karşımıza çıkmaktadır.

Doğanın kendindeliği her daim çekici gelmiştir insana ve dolayısıyla sanata. Sinema doğanın belki de en iyi ve çok yönlü işlenmesine olanak tanıyan bir sanat dalıdır. Kimseye aldırmayışı, diyalektik yaşamsal (mücadele) süreçleri, sadece kendine ait oluşu doğanın cazibesini arttıran diğer nitelikleridir.

Doğa olayları, işaretleri anlamı inşa etmek onu bakışımıza sabitlemek için eşsiz olanaklar sunar. Öncelikle sinema tarafından baktığımızda sinemasal bir olguya evrilir doğa. Kendinde bazı işaretler taşır ve bu işaretler insan psikolojisi ya da karakterini belirleyici bir rol de üstlenmektedir. Doğa-olaylarının insan psikolojisi üzerindeki etkileri oldukça bilimsel olarak izah edilmiştir. Ayrıca doğanın insan varoluşunu tamamlayıcı bir unsur olduğu da unutulmamalıdır.

Nedir bu işaret-ler? Doğa ve İnsanın Bir-aradalığı

Doğanın iç sesi insanın iç sesiyle eştir bazen. Örneğin çok öfkelendiğinde esip gürler bir şimşek çakması gibi. Şimşek çakmasının bir metafor olarak ele aldığımızda ise karşımıza iyi ve kötünün diyalektik gösterimi çıkar. Nedir bu işaret, bir anlığına karanlık bir anlığına aydınlık? Doğa bize rehber olur ve şöyle seslenir: İyi ve kötü dünyada hüküm süren iki farklı güç istencidir ve ben onları size aynı an da gösteriyorum. Sinemadaki karakter kuruluşunda bu klişe oldukça revaçtadır. Karakterin kendi içsel huzuru ya da kavgasının yansımasını birebir olarak bir doğa olayında görebiliriz. Doğa eşlikçidir: Karakterlerin ve mizansenin anlam oluşturmasında yönetmenin yanında beliriverir. Doğa doğal bir malzemedir. Bir çocuğun Babasına seslenmesinin, ormandaki bir yavru kuşun Annesini çağırmasından ne farkı vardır? Doğa olayları hem bir çağrı hem de farkındalık oluşturması açısından sinemada oldukça önemli bir enstrümandır. Doğa aynı an da hem dünya hem de dünya-dışıdır.

Doğa, filmlerde Öteki kaçış yeri olarak ya da atmosfer olarak kullanılmaktadır, bu da izleyiciye Öteki ile empati yapma yeteneği kazandırmaktadır.

Doğa unsurları, metafizik sorgulamaların insan yazgısının varlık tasarımında da karşımıza çıkar. Majidi’nin “Söğüt Ağacı” buna iyi bir örnektir. Filmde doğa olayları oldukça yoğundur: Görme engelli Yusuf, eşi Roya ve küçük kızı Mariam mutlu bir yaşantıya sahiptir. Yusuf hastadır görme engelinin yanı-sıra beyin tümöründen de mustariptir. Ancak bu olumsuz olaylar tuhaf bir biçimde Yusuf’un yararına gelişmektedir. Şöyle ki Yusuf’un görme ihtimali doğmuştur. Bu aşamada Yusuf ile Allah arasında geçen monolog tarzı dua sahneleri dikkat çekmektedir. Tasavvuf felsefesinden esinler taşıyan bu dua sahnelerinin birisinde Yusuf ışığı, tekrar dünyayı görmek ister, bir insanla sohbet ediyormuşçasına rahat ve içtendir. Yusuf çocukluğundan bu yana söğüt ağacının şans getirdiğine inanır ve bunda haklılık payı vardır. Zira söğüt ağacı Yunan mitolojisinde hayat ve ışıkla ilişkilendirilmektedir. Majidi’nin filmleri metafizik ve manevi öğelere oldukça yakın bir güzergahtadır.[1] Görüldüğü üzere Majidi doğayı, insan varoluşunun doğasını ve metafizik inancı bir şekilde aynı anda filmlerinde kullanmıştır.

Majidi’den yola çıkarak, doğanın insanla kurduğu irtibatın, ya da doğanın insanla olan etkileşimi bağlamında sinema doğayı bazen bir ara-mekân bazen de bir metafor dizgesi olarak kullandığı görülmektedir. Majidi filmlerinde Doğa dekoratif malzeme ya da nesne olarak konumlandırılmamıştır, Majidi doğayı bir gösteren bir rehber olarak tasarlamıştır.

Görünen de, Gören de Kusurludur!

Yusuf görmeye başlar ama bu durum çok da iç acıcı değildir. Üniversiteye dönmek istemez, bıkkınlık ve hayal kırıklığı yaşar. Dünya görünmediği zaman daha güzeldir, görmek her zaman kusur içerir, görünen şey her daim kusurludur. Yusuf kaygılanır: ‘dünyaya kör bakmak ya da dünyayı görmemek çok daha yeğdir’ diye düşünmeye başlar. Görme duyusu ona bir şey katmamıştır, tam aksine ondan birçok şeyi götürmüştür: Bir dünya kazanması gerekirken bir dünyayı yitirmiştir.

Can Murat Demir

[1] Oktan, A. (2019). Nature as a Builder of Meaning in Majid Majidi’s Films. Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, 9(1), 11-27.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

buraya bak