“Bizi böyle öldürdüler!” dedi sahte Peygamber. Ardından ekledi: “İnancın ateşinde şeytanla anlaşmaya var mısınız?”
Bir savaşın ardındaki esmerliği keşfetmek için öncelikle geceyi iyi tanımalısın. Çünkü o seni her daim bekleyen bir kadın gibidir, lakin koynunda senin için biricik ölümü taşır.
Yüksek gerilimli bir hattın ilk durağında kaybettim ruhumu, evet, hep bundandır dumanlı bir sevişmeye olan alerjim. Ne bileyim işte sevemedim bir türlü. Bana göre tenle buluşma ancak ve ancak sarhoş bir adamın son nefesindeki ahtır. Bu bir ahlaksızlık biliyorum ama ne yapayım ben buyum işte. Ahlak denilen hastalığa tutuluşum bir kere.
Bize böyle öğrettiler.
Bir saksafonun kaç oktavda çalındığını merak ettin mi hiç? Böylesi bir merakın ölümcül sonuçları olabilir. Bulaşmamak lazım. Öğrenmemek lazım. Bir diğer korkum burada kendini ele veriyor sanırım. Evet, ben bir müzisyenim. Her insan çığlığından melodi üreten bir müzisyen. Saksafonumdan çıkan her notada kaybolur tüm ruhlar. Kaçacak delik arar tüm fareler. İşte bu yüzden kaçkınlığım, işte bu yüzden boşvermişliğim…
Hayat, bir ruhun gidebileceği en hızlı güzergahdır. Arkasına bakmadan devam ettiği bu yol aslında çıkmazdır. Her köşe başı tutulmuş olan bu girdap ölümün habercisidir ve kurtuluş yine tanrıçanın kollarındadır.
Gizemli bir fahişedir hayat!
İşte bu yüzden gizemli bir sevdadır otobanlar. Şeritli birer fahişedirler. Yoksuldurlar. Bunlar olurken sen sadece ne kadar hayatta kalabileceğini düşünürsün. Sonra, gecenin içinde dans eden melekler kulağına şunu fısıldar: BECER BENİ! ÇÜNKÜ BEN HAYATIN TA KENDİSİYİM! Şimdi anladın mı gecenin fahişelerle olan organik bağını? Otobanın kara sevdalısı sen ne zamandır yollardasın tanrı bilir. Bence yeryüzüne inme vaktin geldi. Hadi in oradan aşağı, varoluş tüm çirkinliğiyle seni bekliyor.
Ne kadar yaşayabilirim diye ölçmek istedim hep. Ama buna mesaim yetmedi.
Kaybolmuşluk güzeldi evet. Aslında her ritm bir ruhun parçasıydı. Kopan tüm parçalar tek bir fabrikaya gidiyordu. Tanrıya… Bu yüzden müziği seviyorum, bir kadını değil. Kadınları oldum olası sevemedim. Ben biraz daha sertlikten hoşlanıyorum galiba. Ama şunu iddia ediyorum kadın tanrının bahşettiği en estetik enstrümandır. Tabii çalmasını bilene.
Can Murat Demir