…
Yoğun ve yorucu bir gündü. Evime son bir kaç yüz metre mesafede taksiden inmiştim, yürümek istemiştim. Biraz yağmur iyi gelecekti… Aniden dengemi kaybettim ve düştüm. Gözlerimin karardığını hatırlıyorum ve bir ‘adamın’ karanlık siluetini…
Bir hücredeydim.
Taş duvar. Pencere yok. Karanlık. Nem. Sessizlik. Ellerim arkada, avuç içlerim birleştirilmiş, bağlı. Ayaklarımın arasındaki kalın tahta ayak bileklerime bağlanmış. Ağzımda tadı ve kokusu iğrenç bir bez parçası! Tepindim, çığlık atmayı, kaçmayı denedim, şaşkındım. Ölüm korkusu berbattı, buna dayanamazdım. Boğazım yırtılmış gibiydi, susuzluktan ölmek üzereydim.
Çok garip bir yerdi. Korkuyla izledim etrafımı. Dökülmüş sıva parçaları, kalın ve korunaklı taş duvarlar… Binlerce yıldır boşmuş gibi görünen gizemli bir oda. Küçüldüm, sandalyede kaybolacaktım nerdeyse. Karanlık beni hep korkutmuştur. Ağlıyordum. Ruhumu emiyordu bu karanlık; kayboluyordum, beni alıyordu… Kontrolümü kaybediyordum, içimde bastırdığım sesler tekrar uyanmıştı. Katlanmak ölüm gibi bir şeydi. Neredeyim şimdi? Neden buradayım? Etrafıma bakınmalı bir yol bulmalıydım! Sesler… Kulaklarımı zorluyordu, susun artık! Rahat bırakın! Korkuyordum.
Asla yalvarmayacağım!
Kötünün ve lanetin efendisi, yalvarmayacağım sana!
Parça parça yem olsam da karanlığa, asla yalvarmayacağım sana!
Diz çökmeyeceğim önünde!
Ahhh! Güzel ben, çok korkuyorum!
Kaçmaya çabaladım, beceremedim. Boğazımda zincire benzer bir şey vardı ve diğer ucu sandalyenin tepesine bağlıydı. Bu düzenek bana sandalyenin etrafında yaklaşık 2 m çapında hareket izni veriyordu. Zincir, hayvan dışkısına bezenmişti, kokuyordu. Bundan kurtulmak mümkün görünmüyordu. Daha tutarlı düşünmeye başlamıştım ama kalbim dayanamayacak gibiydi. Korkunun ötesinde bir haksızlık vardı, haksızlığa uğramış biriydim ve nedense çıplak olduğumu fark ettim. Ne yazık ki bu odada çıplak olmak kaygı duyduğum en son şeydi. Olan olmuştu. Bağlanmıştım ve çığlıklarım susturulmuştu. Yorgun, susuz ve açtım. Üşüyordum. Ağzımın içi keçeleşmişti, bağıramıyor ağlıyordum ama gözyaşlarım tükenmişti. Bir uyuşturucu kafasındaydım sanki.
Ağlayabilseydim keşke!
Uçuşuyordu beynimde adımlarım, güzelliğim, gücüm
Uçuşuyordu beynimde pisliğe batmış ellerim, saçlarım
Of, ne olur bitsin, ne olur rüya olsun, rüya olsun
Soluk soluğa kalkayım yatağımdan, derin bir susamışlıkla
Bırak beni ey kötülük!
Bırak uyanayım!
Bırak beni!
Zincirleri zorladıkça daha da acıyordu bitkin bedenim. Çaresi yoktu, bekleyecektim. Dalmışım… Uçsuz bucaksız bir boşlukta ya da böyle bir şey, emin değilim, akıyordu her şey. Tüm zaman akıyordu ama aynı anda mutlak bir hareketsizlik hâkimdi çevremde. Sanki yoktum ya da vardım ama diğer şeyler yoktu, emin değildim…
Toparlayamıyordum düşüncelerimi. İğrenç bir sesle irkildim karmaşık düşüncelerin içinden. Ağzımda leş bir koku… Odanın karanlık tarafında siyahlar içinde bir adam vardı. Maske takmıştı. Ne kadar zamandır orada olduğunu bilmiyordum. Ah lanet olsun! Soluk soluğa hırlıyordu. Mastürbasyon yapıyordu. Beni izliyordu! Bunu hakedecek ne yapmıştım? Saniyeler içinde yaptıklarımı, geçmişimi, planlarımı gözden geçirdim; bunu yaşamamalıydım. Korkuyordum. Nesin sen? Kimsin? Neden yakaladın beni? Aşağılık orospu çocuğu, neden buradayım? Kes şu lanet hırlamayı! Tüm gücümle haykırdım, zincirleri kırmayı denedim ama nafile; bitkin bir halde yığıldım kaldım. Canım yanıyordu. Bu en kötüsü dedim; kusmak istedim, ağlamak, çığlık atmak… İmkânsız! Boğazım beton gibiydi, nefes almak çok zordu! Gözyaşı yok! Hıçkırıklar…
Adam kalktı ve ağır ağır yürümeye başladı, bana geliyordu. Kalbim kontrolsüzce atıyordu. İşedim korkudan, beynimle kaslarım arasındaki iletişimin bittiğini düşündüm. Ayaklarımdan akan ılık bir huzurdu, işerken bir anlığına huzur dolu günlerimi hatırladım. Sığınabildiğim tek sıcaklık buydu; bitmesin istemiştim… Ölmüştüm ve başka bir şeye doğmuştum, artık böyle düşünüyordum, rüya değildi bu. Rüya olsa hemen uyanırdım, asla beklemezdim. Kesin uyanırdım…
Şu ölümü karşılama ezgisi vardı hani klasiklerden… O gelmişti aklıma, kızmıştım kendime zamanı mı şimdi diye. Yanıma geldi. Etrafımda dönüp durdu. Kokluyordu, hırlıyordu. Bu insan olamaz dedim, bu duruş, bu hırlama. Avucundaki menileri özenmeksizin yüzüme saçıma sürdü ve aniden bir tokat attı. Daha öncede canım yanmıştı evet ama hiçbir şey beni böylesine aşağılamamıştı. Tokat sorun değildi, bu tecavüzden beterdi, bu başka türlü bir aşağılamaydı. Karşı koymaktan vazgeçtim, sandalyenin en gerisine sığınıp yerde bir şeylere bakıyor ve titriyordum. Tüm kaslarım kilitlenmiş gibiydi. Kokladı ve bir tokat daha! Sonrası karanlık…
Uçsuz bucaksız bir varoluşun kendisiydim,
Tanrının bir adım ötesinde…
Beni bayıltan şeyin tokat olduğundan emin değildim, belki de buradan kaçmayı çok istediğim için gelmişti karanlık. Her neyse, bir önemi yoktu, kaçamamıştım. Ağzıma zorla bir şeyler tıkıyordu. Bir huni vardı, gırtlağıma dayanmış. ‘Orospu çocuğu’ diye bağırabildim bir an. İlk kez sesimi duydum. İlk kez ona duyabileceği bir şeyler söyledim. Fısıldadım mı haykırdım mı emin değildim. Kısık bir yankı gibi gelmişti sesim bana, sesim yoktu. Ölüm gelsin istedim. Küfrüme kayıtsız kaldı, su içirdi, yemek yedirdi. Kustum ve o yeniden yaptı bunu, kaç kez tekrarlandı bu hatırlamıyorum…
Hareketsiz bir oluş içindeydim.
Bedenim ve ben üzülüyorduk ona… Pis bir koku… Kokunun nedeni bendim. Bunu şimdiye kadar fark etmemiş olduğuma şaşırmıştım. Ağzımı yeniden o şeyle kapattı, aldırmıyordum artık. Yerlere bakınıyordum amaçsızca. Regl oluşumun ilk günüydü ve ayın 26’sıydı; bunu unutmamalıydım. Kanamanın az da olsa devam ettiğini hissettim, yerler çiş ve insan dışkısı doluydu. Sadece yerler değil oturduğum sandalye, vajinam, kalçalarım, ayaklarım pislik içindeydi. Daha ne kadar sürecekti bu işkence? Bir sonu olmalıydı, ölümü hak etmedim mi diye düşündüm. Bu lanet yerde kendi pisliğimde kayıp bir bedendim, sesim yoktu. Sahip olduğum her şey o kadar uzaktı ki artık. Gözlerimi kapattım. Karanlığın huzur dolu olduğunu ilk kez keşfediyordum ve ilk kez vücudumdan utanmıyordum.
Yenik düştüm.
Kapansın gözlerim, bilincim.
Zavallı ruhum nefes almasın…
Varlık E.
Dinlemek için: https://www.youtube.com/watch?v=2qeZDAyDzik
editörüm;
umarım daha iyileri olacak, bunun için çabalıyorum_
eleştiri ve önerileriniz çok teşekkürler…
ve semih albuz, beğenmene çok sevindim-
olayı kurbanın gözünden anlatmana bayıldım! duyuları cümlelerin içine ustalıkla yerleșirmișsin, bayıldım!
Daha iyisi olacak bu metinlerin hep daha iyisi.. Bunu unutma. Kendini geliştirmek hiç bir zaman yetinmemektir.
Başarılar…