Bir gece, uykunda ziyaret eder seni tanrılar. Ve her şey uzaklaşır ruhundan, hızlı bir ölüler diyarı yolculuğudur bu. Ürperti dolu bir dokunuş gibi tekrardan bedenine dönmek istersin ancak uçmak daha tatlı gelir. Tüm nesnelerin aslında yalan olduğunu ruhun hakikatlere gebe olduğunu idrak edersin. Her şeye yukarıdan bakarken ruhundan geçenler birden bire yok olur. Yokluk o kadar meyil eder ki dünyanın yalan oluşuna ve insanların tamahkarlığına gülersin. Geçişkenliğin ve sonsuzluğun verdiği zevkle toprağa dönmek istemezsin. Bu öyle bir şeydir ki ruhunu sarar, ne soğuk ne de sıcaktır, ne bir isme ne de bir sıfata tabiidir. Astral deneme, olgunluğun ve tekamülün gereklerine göre ayarlanmış bir bilinç atlamasıdır. Acıdan azade edilmiş bir varoluşun kapısıdır.
Tüm kapılar sana açıktır yeter ki ruhun istekli olsun. Her gölge bir kapı, her kapı bir bilinmezliktir. Karanlık ise her daim ışığa hasrettir.
Bir gece uykunda bedenini terkedersin. Rüzgarla birlikte salınan bir yaprak misali her yanına tanrısal bir esinti değer. Maddi alemin gereksiz yükünden kurtulur, yeryüzüne kahkaha atarsın. İşte size varlığın yalan olduğu bir mecra. Ruhun özgürleştiği, zamandan ve mekandan bağımsız bir cennet denemesi. Öyle ki acısız haz dolu bir yolculuktur astral deneme. Her çığlık bir bilgiyi beraberinde getirir. Bu yolculukta bilgi ise en zor olanıdır, onu istemeyi bilmen gerekir. Onu dilenmeyi değil, istemeyi öğretir bu yolculuk.
…Kainatın göremediğimiz kısımlarında insan mantığının kavrayamayacağı şeyler vardır. Güneş, bizim alemimizin merkezidir ve hakimi olan enerji görülen güneşin arkasında gizlidir. Dünyamız etrafındaki ayın arkasında ise hiç birimizin kavrayamayacağı alemler vardır. Blavatsky
Uyku ölümün isteklice beklenmesi halidir. Her rüya bir öncekinin delilidir. Ruhun uçarken rüyaların gerçek olduğunu farkedersin. Her rüya bir istek, her acı tanrıya yollanan bir küfür gibidir. İşte bu sayede yavaş yavaş öğrenirsin ne olduğunu, neye dönüştüğünü… Yolculuk başlamak üzeredir. Yolculuk, hiç bitmemiş olan bir ruhlar hapishanesidir.
Sen; yatağındaki bedenine uzaktan bakan eşsiz melek: “Şimdi nasılsın?” Yalanmış değil mi maddenin saltanatı! Sonra… Sonrası gerçeklere gebedir ve seninle dans eder bedensizler, ruhunu boyar tanrının kanıyla…
“Uyandığında ne gördüğünü söyle bana” der rüyaların tanrısı? Sense yatağında kıvranan gerçekleri fısıldayamazsın bile. Tavan lambası bir peygamberi, kirlenmiş çarşaf ise bir fahişeyi andırır. Her şey yalandır. Yalan ise yüzyılların kamburunu taşıyan bir zangoç…
İşte sana sonsuzluğun anahtarı… şimdi daha iyi bak etrafına.. Uçmanın anlamını kavrayabildin mi?
Can Murat Demir