dünya bazen ağlamaklı dürttü beni
makyajı akmış bir fahişeyi uykusundan uyandırır gibi
akıttı üzerime biriktirdiği nefreti
hayat her seferinde aklımı çelip gitti
soluksuz...
parçalanmadan yaşamalı insan
küçük atomlara ayrılmadan mesela
korkmadan
ölmeden
dua etmeden örneğin
kül olmadan gri toprakta
parçalanmadan yaşamalı insan
karanlıktan korkmadan
insanlara değmeden usulca
yağmur gibi kaçak
parçalanmadan yaşamalı...
iki sinek çiftleşti
ve atom bombası atıldı
hastalığın sükuneti
kurşundan çığlıklardı
şizofreni olmasaydı
yazamazdım bu satırları
ölümsüzlüğün kafiyesi
iki sineğin orgazmında saklı
iki sinek vızıldadı
kıyamet koptu sanki
döllenmenin...
ateş
teninin o yatakta parlamasıdır
sonra kan kokusu
ellerinde aşk ilacıyla
yalnız bir adamı çağırır
öpücük
en ıslak kaçıştır
sonra gözlerin
içinde ayışığıyla
uslanmaz karanlığı yaratır
ruhlarımız
en akışkan haliyle
ölümü...
bedenine sahip çık
o ruhunun diğer sahibi
her kapı kapansa da
onun zihni hep açık
elletme hiçbir yerini
bırak tek başına solsun tenin
kendiliğinden toprağa...