Boş kağıda değil, beynin zifiri karanlığa büründüğü duyguya yazıldı en aptalca kelam. Sahnenin en iyisinin seyirciyi yanıltan susturma biçimiyle nakavtı erken getirmesi…Ya da boşver… Duygularla ruhun cilveleşip kaçtığını san… Saplı kalmazsa verme selam. Uykusunu yarıda kesen bebek gibi yarasa olup, saldırmaya hazırdır hayali gömmesi. Adımlarını uzay boşluğuna atmak sanılır zor değildir, yeter ki iç kanasın, yeter inan. Hissin kireçlenip mide bulandırması, çektiğin tütünden farksızdır bağımlılıkla seni sarması. Duvar dibine geçip saklanmak aşinadır, karanlığı yutup onu her zerrene giydirip üşümek. Sürekli başa saran müzik gibi söylemesini beklersin, belki de yedirememek olur dönmek. Sarmalayan sisin şehrin ışıklarını loşlaştırıp kan grubunu ararken başını eğip bilmemek… Kızıl çöl kumuyla mavinin eşliğe daveti uyumluluğun göz kamaştırıcı olmasıdır hep. Kurtlar ortasında yağız et gibi sırıtıp keyif sürmeye yaklaşan gözlerin kapanması…
Tıkanıklığın külfeti buğunun, küfün üstüne koku salar sabahın gün ışığı körpe kapıdır. Kıyafetlerimin içinden tenime yapışıp izler misin? Hayat sömürüyü başa alıp yeniden yağmalarken direniş güneşi sönüktür, her zaman, beklenmedik anda doğup parlamasını sevmek gibi… Kısık sesle nefesi tutup muma ayazı üflemek ve solumak… İnandığından soğumak gibidir. Dayan! Kör bıçaklar saklanır, fenalarda savaşırken, düşmanın gelip gözlerini bağlaması kadar asılsızdır inan. Omzumu kıran ey belam, başımı okşarken gülüşümü çalıp başkasının gözlerine bırakma asla…. Mutlak cezaya mahkum kalmış mıdır hayat? Toprağın tedirginliği sanıp denize açılmak mıdır sal ile. Çöpe atılan ekmek gibidir zekam, arta kalan azıklardan dünya doyar mı? Beni bensiz bırakıp tuzla! Yardımı teknolojik ortamda değil de telgrafla istemek kadar basit kaçar. Yokuşa yalın ayak atlayıp koşmak… İlhamı kaçıran dolunun altına kaçmak, yakan güneşte kar beslemek gibi intihara cevaptır. Durmaz kalkar taşlar. İçin departmanı soğuktur, kazan başında dolanırken yüzünü duvara çarpıp tebessümle el sallamak… Kasvetin muzipliğini sırtında taşırken cümle ortasında yalnız kalıp virgülü unutmak… Ciğerlerine nikotin ihracatı fazlası olan havayı çekip çekip, sızılı biçimde solumak. Defolu kalplerin mağaza vitrinlerinde kapış kapış satılışını görmek, kayıtsız stoklarda… Ekmek kavgasını bırakan işçinin prim alması gibi onursuzdur, gurur denen kavram çünkü o musalla taşında uyur.
Mine Saka
sevgili Mine, bence cok degerlı new bır authorsün.. fakat yazıların bana bıraz karmasık zıhnın karmasık gıbı gelıyor.bunu kasten mı yapıyorsunuz konular karısıyor gibi. benzetmeler yersız gıbı.. daha cesur yazmalısın aşkı. konuyu daha toparlayarak,asıl konudan sapmadan.. İnan hıc bırsey anlamıyoruz.bunu deneysel kabul et. elestirmiyorum yani ok.. sevgiler.. iyi kı varsın.