Fransa’da 1740 yılında aristokrat bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen De Sade Fransız aydınlanmasının ve erotik edebiyatın sıra dışı temsilcilerindendir. Amcasının yanında Cizvit eğitimi alan De Sade seçkin bir ailenin ismine ve imtiyazlarına sahipti. Kendi, yazdıkları, anti-ahlaki çıkışları, yaptıklarıyla Sadizm’in bizzat kurucusu sayılmaktadır. Sadizm akımın önemli özelliklerini onun hayatının birçok noktasında ve yaptıklarında görebiliriz.
Dini eğitim alan De Sade
…çağına göre uçta bir yaşantıya sahipti. Onun toplu seks ayinlerinden tutun, cinsel eziyete, kilise karşıtlığından, tüm sapkın zevklere kadar birçoğuyla dolu çok kabarık bir suç dosyası vardı. Sürekli tutuklanıp hemen akabinde kurtuluyordu. Çünkü ailesinin aristokrat kökeni onu sürekli kollayıp koruyordu. Yaşadığı dönemde karşı devrimci sıfatıyla bile yaftalanan De Sade Fransız İhtilali sıralarında, bu asi ve durmak bilmeyen karakteriyle Bastille Hapishanesinde yıllarını geçirdi. Ama en verimli yıllarıydı De Sade’ in bu yıllar; çünkü ünlü eseri “Sodom’ un 120 Günü” adlı eserini tutuklu kaldığı bu süre zarfında tamamlayabildi. Bu eseri 1975 yapımı bir filme de konu olmuştur. Kitapta, zengin insanların (parayla tuttuğu) birçok kızla ve kadınla yaşadığı fanteziler sıra dışı şekilde anlatılmış. (ki bu fantezilerin çoğunun sonu ölümle son bulur) Ayrıca De Sade bu kitabında yerleşik değerlere de kendi üslubunca küfür içindedir. Özellikle iyilik karşıtlığı ve iyiye duyulan tahammülsüzlük sürekli vurgulanmıştır. Kısacası bu kitaba insanın şeytani tarafını gözler önüne seren bir zalimlik destanı da diyebiliriz.
“Doğa zevklerimizi kınıyor olsaydı, bizde bu zevkleri uyandırmazdı.”
Amacı neydi?
De Sade eylemleriyle kötü ve yaramaz biriydi. Çünkü o doğaldı, bu yüzden ona aşırı doğaldı diyemeyiz; çünkü bu da tartışmalı bir konuydu. O zamanın devrimcileri ya da özgürlükçüleri dediğimiz Jakobenleri bile bezdirmiş bir adamdı.
Yaptıklarıyla Sadizmin (hatta Sado-Mazoşizmin) içini dolduran De Sade, asıl olarak insanlara neyi anlatmak istiyordu? Cinselliğin bir özgürlük olduğunu mu? Ya da insanların doğal hale dönmesi gerektiğini mi? Bu sorular çoğaltılabilir. Ama onun yaptıklarının sıra dışı olduğu gerçeğini değiştirmez bu. Çünkü o daha küçükken bile, İsa’yı annesinin kendisinden daha çok sevdiğini hisseden ve kıskanan bir çocuktu. O uslanmaz bir kazanovaydı; yıllarını sadece yaşamak ve hissetmekle geçirdi. Hayatı hiçbir engel olmaksızın yaşayanlardan biriydi. Bu anlamda fazlasıyla özgürdü; çünkü tamamen kendi yaşadığı zevkler için hapislere düştü, giyotin sehpalarından döndü. Bir başka yönden onu bu kadar özel yapan şey, aslında herkesin içindeki var olan ama söylenemeyen duyguları korkmadan yaşayabilmesiydi.
“Ya beni öldürün ya da böyle kabul edin; çünkü ben buyum.”
Kötülük ve suç kavramlarıyla özdeşleşen karakteri onun vazgeçemediği tek şeydi. De Sade doğaya dönüşün simgesiydi; tıpkı Rousseau ve Diderot ya da diğer aydınlanmacı doğalcıların savunduğu gibi. Bu yüzden Tanrıyla, dinle, kiliseyle olan hesabı hiç bitmedi ve sonuna kadar yaşadıklarıyla onları kışkırttı durdu. O, insanların zorbalıklarla örülü hayatına yeni bir soluk getirmeyi çılgınca arzuluyordu. Bunun için nefes alan bir vücuttu. Sınırlayan ve ket vuran her şeye karşı bir nefret içindeydi.
Suç kariyeri
Onun suç kariyerinde en dikkat çekici nokta şuydu; yakaladığı veya davet ettiği kadınlara işkence edip ilaç içiren, onları döven, aşağılayan, en akla gelmedik eziyetlere sokan De Sade hakkında neden hiçbir kadın suç duyurusunda bulunup konuşmadı? Yoksa kendisinin de ifade ettiği gibi kadınlar bundan hoşlanmış mıydı? Biliyorum bu soru biraz sıra dışı bir soru ama bu De Sade’ in kendisine ait bir soruydu. Ve cevabı da olumluydu. Ya da ikinci bir ihtimal olarak; De Sade aristokrat nüfuzunu kullanıp kadınları bir şekilde susturmuştu bu da mümkün.
Tüm bu sorular ve saptamalar her ne olursa olsun onu tarihten silemezdi. Çünkü De Sade, var oluşunu sıra dışı bir yöntemle bu yaşadıklarına ya da savunduğu şeylere dayandırmıştı. Ölümüne savunduğu şeyler onu, bir sistematik ateist, aydınlanmacı, deli, ahlaksız, sapkın ya da bozguncu yapmıştı. Ama bunların ötesinde De Sade, bir düşünür, bir hümanist hatta siyasetçi ve yazardı. Kitaplara konu olan, eleştirilen, ilham alınan bir yazar.
Sonuç olarak; De Sade yaşamı boyunca yaptıklarıyla, umarsız, ahlaksız, çılgın bir kişilik sergiledi. Fakat o hayatı farklı yönde yorumlayan biriydi ve bunun için acı çeken. En azından buna saygı duyulması gerekir diye düşünüyorum, çünkü o düşündüklerini hayata geçirdi ve bunu fazlasıyla ödedi. Bu bağlamda De Sade’ in hayatının değerlendirilmesini düşündüklerini sizin yorumlarınıza bırakıyorum.
Can Murat Demir
My cousin recommended this blog and she was totally right keep up the fantastic work!
De Sade is one of the most intelligent men ever to grace the face of history. He started writing while he was in prison, it was his way of venting his frustrations with society and government. Although his works are horrifying, they are some of the most hilarious things ever written. I love to read these stories to my friends and see their reactions. I love his writings. I wish I could have known him personally, I would have been his best friend. “Sex without pain is like food without taste”…. so, so true.
you’re right…thanks for you’re visiting