Ana SayfaMektupYaşantının Ahlaka Musallatı: Filozofça Olan

Yaşantının Ahlaka Musallatı: Filozofça Olan

Saygıdeğer Burhanettin Tatar;

Doktora öğrencinize ithafen kaleme aldığınız Sunuş’a dair birkaç anekdot paylaşmak istiyorum. İlham için nezdinizde öğrencinize ve bizzat size müteşekkirim.

Öncelikle yazışmamızın hiç te doğal olmayan mecrasından bahsetmek istiyorum: Teknolojik istenç, varlığını bedenimizi hiçe sayarak tahakkuk ettirir dolayısıyla size yazarken bu saldırı ile boğuşmak zorunda olduğumu biliyorum. Bu şu demek: Kendimi açımlama girişimim teknoloji tarafından en başta ‒hiç te doğal olmayan yöntemlerle sabote dilmiş durumda. Düşünce hiyerarşimin bir an da yıkılması ya da yarıda kesilmesi hakkında sizi şimdiden uyarmak durumundayım. Teknolojik ortamdaki (karşılıklı) yazışmaların Beden ve Zihin tarafından onaylanmadığını, teknolojik olanın içinde vuku bulan düşünsel faaliyetin daha en başında yine teknolojinin bizatihi kendisi tarafından kontrol altında tutulduğunu da biliyorum.

(Bu engellemeleri en aza indirgemek için metni ayrı bir dosya olarak size yolladım: Mazur görün lütfen: Teknik olanın metafizik alanından bir nebze olsun kurtulmak istedim, bu amaçla mail gövdesine yazmadım.)

 ‘Yüz’ derken neye odaklanmalıyız?[1]

“Yüz” oldukça önemli bir mefhum. Gizlediği psişik kodlar ve insanın (ahlaki) eylemselliğini ihata etmesi hasebiyle dikkate değer bir alana işaret ediyor. Bu bağlamda Levinas okumalarına beni tekrar sevk ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Benim açımdan bu hatırlatmalar ve geri dönüş manevraları [fenomenolojik sıçramalar] önemli, çünkü (Heidegger’in de belirttiği üzere) bizleri öteki başlangıçlara intikal ettirirler.

Sunuş’ta[2] farklı varyasyonlarla aynı soruyu yineleyerek tek bir şeye işaret etmişsiniz: Yüzleşme Ahlakının Ontolojisi. Ben merkezde Ahlakı görsem de ahlak ile yaşantının sevisini izlemek istiyorum.

Girizgahta bahsi geçen Sunuş adlı metni okudum. Okurken Levinas ve Gazali’nin tecrübe ettiği (entelektüel) hayatı kaba olarak düşündüm. Burada yüz kavramı ruhun bir cihetini işaret ediyor ve bu cihet kesinlikle sizin de Sunuş’ta buyurduğunuz üzere tecrübi bir kavram. Tecrübi söylemini biraz daha yapı-sökümüne maruz bırakmakta fayda var: Bir filozof için Yüz nedir? Bir filozof için yüz bedel ödenmesi ve bizatihi kendisinin aşılması gereken her türlü şeydir. Örneğin Gazali’nin şüpheciliği onun bir yüzüdür, Levinas’ın Yahudi Soykırımı hakkında ya da bu bağlamda (Hocası) Heidegger ile ilgili söylemi[3] bir yüzdür. Hülasa hem epistemolojik hem de etik bir okumayı gerektiren bu yüz(ler) aslında acı ya da bedel ile de irtibatlıdır: ‒kısaca filozofun (hikmetli ve bir yandan musibet dolu) yaşantısını[4] imler. Belki de bahsi geçen Sunuş’a ilham veren şey filozofların ahlaki kaygılarının ortak bir noktası olduğudur. Filozof, ahlaki olanın sürekli serpildiği biricik adrestir. Bir bakıma filozof, bedel ödediği kadar yüze, dehşetle ilişkiye girdiği kadar da bilgedir. Yüz(ler), bir hayat bildirgesidir.

Yüzleşme

Yüzleşme, bağlamı oldukça zengin bir tabir. Hatta Sunuş’ta şöyle bir tümceniz var: “Gazâlî ve Levinas felsefelerinde yüzleşme ahlakını araştırırken, onların yüzleşme ahlakı bağlamındaki düşüncelerini irdelemek ve karşılaştırmak bir şeydir; onların tamamen öteki olarak görebilecekleri biriyle hangi yüz ile diyaloga girebileceklerini sorgulamak ayrı bir şeydir.” Birbirine bağlı gibi görünen ancak temelde birbirinden tamamen farklı iki tümce bu aslında. Birincisi edilgen (izleyici) özneyi, ikincisi bizzat iş üstünde olan özneyi işaret ediyor. İki farklı edim iki farklı cümle. Normal şartlarda ya da doğal yollarla en zor olanı seçip tarafımızı açık etmekte fayda var: Gazali ve Levinas kendi tecrübelerini felsefeleriyle birlikte yaşarlar, bu doğrultuda yüzleşme tabiri bu iki filozof için biçilmiş kaftan gibi görünmektedir. Levinas tecrübesi (felsefesi) öteki merkezli bir imtihandadır, Gazali ise kendisiyle. Bu durumda ortaya eşsiz iki örnek çıkmaktadır.

Karşılaşmanın diyalektiğinde yer alan şey yüzlerin buluşması, yüzlerin dansıdır ‒yüzlerin kavgası değil. Filozof tabiatı gereği ‘yüzleşmiş olanı’ çağırır kendine. Yüzleşme bir yaşantının Öteki üzerindeki tahakkümü değildir. Yüzleşme bir Ben’in Ötekinde kendini görmesi, kendini teşkil etmesidir. Yüzleşme bir yanıyla entelektüel şölendir.

Yüzleşmede merkez olarak Ahlakı alsam da aslında pergelin diğer ayağı filozofun yaşantısında olmaya devam edecektir: Zaten filozofça dediğimiz varlık alanı özünde bu iki kavramın ne kadar uyumlu çalıştığıyla ilgili değil midir?

Sonuç

“…Hiç kimsenin tek bir yüzü yoktur”[5] gerçeğiyle karşılaşma aslında yaşantının daha doğrusu filozofça yaşantının ne denli çok yönlü ve zengin nimetlere teşne olduğunun da göstergesidir. Filozof yüz(ler) biriktirendir: Yüzleriyle gurur duyandır. İşte tam da bu yüzden her yüzleşme filozof için bir başka yüze açılan pencere gibidir. Yüzleşme yüz-leş-me-dir.

Can Murat Demir
Samsun 2022

[1] Şengül Özdemir, Gazâlî ve Levinas Felsefelerinde Yüzleşme Ahlakı (Sunuş), Samsun 2022.

[2] “Buna bağlı olarak yüzleşme ahlakı tabirini ‘yüz’, ‘yüzleşme’, ‘ahlak’ kelimelerinden hangisini merkeze alarak irdelememiz gerekir?” (a.g.e., s.1)

[3] “Çoğu Alman’ı bağışlayabiliriz, ama bağışlamanın zor olacağı Almanlar da vardır. Heidegger’i bağışlamak zordur.”

[4] “Yaşantı” sözcüğünü gündelik yaşam anlamında değil daha çok filozofun kavramlarla uğraşı ve mefhumların hayatındaki pratik pozisyonları yerine kullandım.

[5] (a.g.e., s.10)

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

bakış estetiği