1. Felsefe ile Fizik Arasında Bir Bağ Olmadığına İnananlar
Fizik’ten felsefe’ye yaklaşmak, fizik-felsefe arasındaki ilişkilerin ancak bir yönünü görmeyi sağlar. Az önce izlemeyi denediğimiz bu yönden sonra, şimdi de öbür yönü izleyelim, felsefe’ den fiziğe yaklaşmayı verimli kılmaya çalışalım. Yönler arasındaki nesnel koşutluklardan ötürü bu yaklaşmayı ilkinden daha da çabuk tutabiliriz.
Eskiden olduğu gibi, çağımızda da, bazı filozoflar: felsefece tutku ve özlemlerini dışlaştırırken, konularını seçip işlerken, açıkça bilindiği üzere, felsefe ile fizik arasında, üzerinde durulmaya değer bir bağ olup olmadığı sorusuna aldırışsızdır. Bu tür filozoflara göre: geçmişi geleceğiyle felsefe, kendine özgü bir alandır; ne bilimlerden bir bilimdir, ne de bilimlerden birine, sözgelimi fiziğe bağlıdır. Böylece özerk bir uğraş olarak felsefe kendi
işine bakıp fiziği fizikçilere bırakmalıdır.
Gelgelelim bu davranış, zaman zaman ortaya çıkan bazı keskin kuşkulardan da belirdiği gibi, tutarlıkla savunulamaz. Çünkü, bazı filozofların fizikle kurduğu yakın ilişkileri öznel birtakım dayanaklarla, sözgelimi rastlantısal ya da kişisel heveslerle geçiştirmek sağduyuya hiç de uygun düşmez. Böylesi bir savsaklamaya girişmenin, ağır basan bazı gerekçeler karşısında bu girişimi sürdüremeyeceği mantıkça ortada. Nitekim ta Eskiçağla birlikte (örneğin Demokritos’la), sonra Rönesans’la (sözgelimi Galilei’yle, Descartes’la), daha sonra günümüze doğru (Newton’la, Mach’la) belgelendiği üzere fizik, saygıdeğer bir bilim olarak ·gelişmesinde, felsefenin verimli toprağına çok şey borçludur. Fiziğin felsefeden çıkmış olmasına artık geçmiş ve tartışmasız bir kültür-tarihi olayı gözüyle bakılsa bile, günümüzde bazı filozofların (bu arada Carnap, Schlick, Hempel, Rougier, Nagel, Ayer, Popper, Bunge, Bachelard gibi düşünürlerin) felsefece nesnel zorlamalardan dolayı, felsefe ile fizik arasında sıkı bir ilişki kurmakta oldukları gözden yitirilemez.
2. Felsefe ile Fizik Arasındaki Vazgeçilmez Bağlar
Bu durum karşısında, başkalarıyla birlikte bütün bu filozofların, felsefenin fizikle içten ve sürekli bir diyalog kurmakla yükümlendiğine inanan bir topluluk oluşturması gerektiği kaçınılmaz bir sonuçtur. Gerçekten de böylesi bir mantıksal olgu günümüz felsefesinin önemli özelliklerinden biri durumundadır.
Kültürce arka planları ile kendi başarıları ne olursa olsun, bu tutumdaki filozoflar; felsefenin (başka şeyler arasında ama en az onlar kadar önem vererek) fiziğe eğilmesini salt felsefe saymakta; böyle bir eğilmeyi, ister felsefeden, ister fizikten gelsin, bilim ve düşünceye önemli bir katkı olarak karşılamaktadırlar.
Fiziğe olumlu bir yöneliş içindeki bu filozofların böyle bir yönelişi hep aynı biçimde gerçekleştirdikleri söylenemez.
Bu filozofların (a) bir bölümü (sayıları, haklı olarak, gittikçe azalmakla birlikte Aristoteles’ler, Kant’lar, Descartes’lar, Leibniz’ler, Mach’lardan sonra) doğrudan doğruya fizik yapan ya da. yapmak isteyen; fiziği de düpedüz bir fizikçi olmaktan çok bir filozof olarak yapan; böylesi bir davranışınsa fiziğe fizik olarak pek çok şey kazandırdığına inanan kimselerdir. Ancak, gün geçtikçe hızla karmaşıklaşan fizikteki kuram ve uygulama uzmanlıkları, uğraştan fizikçilerin bile sınırlı bir yöreyi kuşatabildiği geniş mi geniş bir araştırma alanında, asıl uğraşı felsefe olan kimselerin bilimsellikçe sağlam başarılar ortaya koymasını, bunlara yenilerini katmasını, gerçekten olanak dışı bırakacak boyutlara ulaşmış bulunmaktadır. Nitekim, 2400 yıl önceki çağ koşulları hesaba katılarak, Thales ile Demokritos’a, filozof olduğu kadar saygıdeğer bir ‘fizikçi’ gözüyle bakılabilirse de, geçen yüzyılın başlarında felsefece sağladıkları büyük üne karşın, sözüm ona ışık ve elektrik fiziğindeki ‘buluşlarından’ dolayı, Schelling ve Hegel de hiç çekinmeden güldürülere konu yapılabilir.
Bu durum karşısında, fizik-felsefe diyalogundan yana filozofların bir bölümü (b), fizik-felsefesi başlığı altında toplanabilecek olan tüm çalışmaları, filozofun fizik yapması yerine, filozofun fizik bilimine ilişkin felsefe yapması diye anlar. Böylelikle bir bakıma sınırlanmış olan fizik-felsefesini ise, bazı filozoflar, fizikçi gibi uzmanca değilse de, fiziğin girdi-çıktısına yetesiye akıl erdiren filozofların yetkisi içinde görürler. Çağımızdan bu çerçevede birkaç ad sayarsak: Schlick, Carnap, Hempel, Wittgenstein, Popper gibi filozofları anabiliriz.
Bazı filozoflarsa (c), fizik-felsefesinin artık filozoflardan çok fizikçilerin üstesinden gelebileceği bir ödev olduğu düşüncesindedirler. Öyle ki, objektif zorunlulukların gerektirdiği bu durumun, felsefe için sakıncalı bir yanı olmadığı; bundan ötürü, felsefe yönünden yüksünüp gocunacak duygusallıklara kapılmanın yerinde olmadığı inancı gün geçtikçe benimsenip yayılır görünmektedir. Yönü aşaması ne olursa olsun, filozofların merak ve saygıyla selamlayıp özümsemeye giriştiği bu tür fizik-felsefeleri, Bohr, Einstein, Born, Oppenheimer, de Broglie, Heisenberg gibi adlarla birlikte, günümüzde oldukça geniş çevrelerin kültür ve eğitim demirbaşı durumundadır.
Nermi Uygur
Dil Yönünden Fizik Felsefesi
Remzi Kitabevi Ankara Caddesi, 93 – İstanbul