Yaşama Felsefesi, somut soyut tüm boyutlarıyla insan yaşamının içine dağ yarıklarından iner gibi inmektir.
İnsan yaşar. Bitkiler, hayvanlarsa yalnızca canlıdır.
İnsan niçin, neye göre, nasıl yaşadığını araştıran bir varlıktır.
Bir bakıma herkes yaşama-filozofudur. Her insan yaşaması ayık uyur, bilinçli bilinçsiz. iyi kötü – yaşama sorularına, hiç olmazsa bir bölümüyle, insanın kendisinin verdiği bir yanıttır.
Susulan yerde felsefe barınmaz.
Hazır felsefe sevenlerin ne kendilerini ne de felsefeyi sevdikleri söylenebilir.
Sorusuz sorgusuz herkesin sevdiği bir felsefeyi benimseyen: ya düşünme tembeli, ya düşünme korkağı, ya düşünme emeklisidir.
Yaşanmamış felsefeden yaşama-felsefesi olmaz. Felsefeyi sevmek, felsefe yapmakla kuru laf olmaktan çıkar. Felsefeyi sevmediğini söyleyen bile felsefe yapıyorsa bir bakıma felsefeyi seviyor demektir.
Dört yana sözüm ona bilgelikler savurmak başka şey, eli ayağı düzgün bir yaşama-felsefesi ortaya koymak başka şey.
Felsefeyi sevmek felsefeyle var olmaktır. Felsefeyle var olmak içinse felsefede yok olmak gerekir. Düşündüğünü düşünmediğini, yaptığını yapmadığını apaçık bilerek, kıyıbucağın hesabını vererek gerçekleştirmektir felsefe. Aynı şey yaşamak, eylemek, insan-olmak için de geçerlidir. Bu yönden bakınca özel bir uğraş, öbür uzmanlıklar türünden bir uzmanlık değildir felsefe.
Kendi yaptığı maymuncukla tüm güçlük kapılarını zorlayan filozof, giderek maymuncuğu kullanabilmek için gereksiz kilit yapımına geçer.
Yalnızca kafaya değil tüm insana yan tutmazlıkla seslenen filozof, çoğun uzandır, bilgindir, hekimdir, dosttur da.
Bir filozofu, belki de en iyi, kendine yasakladığı sorularla tanımlayabiliriz.
Yaşama bir oyunsa, filozoflarla bilginler bu oyunun kurallarını koyan ya da arayıp bulan kişilerdir, – ne yazık ki çok kez oyun dışı kalırlar.
En büyük bilgisizlik, bilgili bilgisizliktir.
En büyük bilgi, bilgi diye bilinenlerden başka bilgilerin de olduğunu bilmektir.
Felsefe bilginleri ile felsefe bilenleri birbirine karıştırmamak gerekir.
Kendi felsefesini aramayan, felsefeyi sevdiğini söylemeye kalkışmasın. “Herkes yeni bir felsefe bulamaz ki; olanla yetinmek gerek” diyense, hem kendisini hem başkalarını kandırır.
Kendin ortaya koymamış da olsan, kendi felsefeni içtenlikle yoğurup özümsemen gerek.
Felsefe–türkü bir bakıma; yarım ağızla söylendikçe ne kulağı, ne gönlü, ne kafayı doyurur.
Başka alanlarda olduğu gibi felsefe de en iyi öğretici daha çok çalışma hevesi uyandıran öğreticidir.
Filozof, akılla gidilebilen yere akılla girmeli; akılla gidilemeyen yere akılla gitmeye kalkışmamalıdır.
Yaşama-felsefesinde büyük sorunların çoğalmasını istemeyen, küçük sorunları savsaklamak alışkanlığından vazgeçmelidir. Yaşamaya ilişkin bilgilerden pek çoğunun tutunup benimsenmesi, içten denenip gerçekten yaşanmasına bağlıdır. Bu tür bilgilerin çilesini çekmeyen değerini anlayamaz.
Felsefe-bilinciyle birlikte bir bakıma yeni bir yaşamaya ayıtır insan. Bazı şeyleri yeniden anlar, bulur, öğrenir: tat, alışkanlık, – ölüm.
Yaşamanın okulu yok. Ya “okullar”, ilkinden yükseğine? Olsa olsa hepsi de hazırlık okulu.
Yaşama-felsefesinde en yakıcı soru, gerçekten çözmek isteyip de çözemediğimiz sorudur. Böylesi bir soruyu çözeneyse, (azılı düşmanımız bile olsa) dört elle sarılmamız gerekir ona. Düşmanım çözdü diye benimseyip yararlanmadığım çözüm- sağduyumu yitirmedimse- o çözüme ilişkin sorunun benim için önemsiz olduğunu kanıtlar.
Doğru değil ama şimdiye dek denenmiş biçimleriyle ola ki felsefenin işi bitiktir. – Denenmemişleriyle durum ne, peki?
Nermi Uygur
Yaşama Felsefesi [Denemeler]
Kabalcı Yayınevi Mart 1993