Kulaklarınızı açın ve söze gelin![1]
Gündelik olan bir baş belasıdır: Tuhaf oyalanmaların, uçsuz bucaksız oynaşmaların, can sıkıntılarının, laf-ı güzafların ve ‒sözüm ona içsel altüst oluşların içinde kendisini kaybeden sıradanlığın saldırıları altında can çekişiriz. Gündelik olanın normal bir ürünüdür insan. Kendinden geçişlerimiz dahi meşguliyetin iffetsiz saldırıları altındadır: boş boş dolaşıp, var oluşumuzun rezilliğini gündelik olanla ilişkiye sokar, bundan memnuniyet duyarız.
Kendiliğinden Anlaşılır Olanın Aceleciliği[2]: Patikadaş
Bir son yazılmamalıdır, düşünmenin seyir duraklarında bekleyen Heidegger bizi onaylar ve iyi bilir: patikaların doğurduğu bir çocuk felsefeden azadedir. Sonsuz olanın metafiziğini yeğler filozof. Heidegger tehlikeyi bilir ve sarp yokuşların rahim sancılarını bizimle birlikte yaşamayı teklif eder. Bu tuhaf rastlaşmanın başka bir adı daha vardır: Patikadaş[3]. Felsefenin sonunu yazan Heidegger asla yaşlanmaz, köylülüğün direttiği bir düşüncenin işçisi olarak böbürlenir, söylenemeyenin[4] dile gelmemiş olanın zindeliğinde geleneksel olanda durur, ‒dirileşir.
Sonsuz Bitimli Olanın Fenomenal Reçetesi
Düşünmenin yaşanması, düşünmenin düşünmesi hakiki bir yaşantının yolunu açabilir. Bitimli bir şeyin soy kütüğü araştırıldığında yaşama dair bir şey bulunmaz, kısaca çoğumuzun yaşantısı keşfe değer değildir. Diğerinin yaşantısını merak etmemiz bu nedenledir. Başkalarına özenme yavaş yavaş ölmenin bir diğer şeklidir. İmrenmeye terfi eden bu eğreti eğilim bizi bir hayvan ve bir düşman olarak imler. İşin özü düşünmenin terk edildiği bir yaşantı meraka değer değildir: İntikal hep düşünmeye doğru olmalıdır: düşünmeyen hayvan Diğeri için tehlikelidir.
İçimizi Kavuran Sıkıntı: Bir Geri Çekilişin Spekülasyonu
İçsel bir dedikodu gibi varlık, ‒sözüm ona kendiliğiyle övünen‒ kendisini yer bitirir ve en sonunda ürkütür, endişeye boğar ve geri çekilmenin tedirginlikle yer değiştirdiği bir sürece ‒ölüm korkusuna dönüşür. Bu hiçleşmeye/mecburen yok oluşa “ölüm” deyip sıyrılmak kolaycılıktır, onun üstüne gitmeli, endişelerimizin dünyeviliğini aşmak, ona farklı spekülatif anlamlar yüklemek durumundayız. Şu soruyu sormak zorundayız: Ölümün yokladığı bir var olan hep olmak durumunda mıdır? Ölümün kaçınılmazlığı bizi bir var olan olarak vaz ediyor.
Sessizliğin Dili: Filozofun Susması
Felsefe konuşmaz, bu felsefenin durduğu anlamına gelmez, sadece usta olduğu şey susma-k[tır] biçimidir. Heidegger’in Susması sessizliğin ardından diş gösterir, sırıtır. Devasalığın gümbürtüsü: Sırıtış, sinsi bir saldırı planının ön-sunuşu değildir. Zira örtülmüş olanın dili gizlenmiş sessizlik içinde akar. Varlığın sessizliği gizlendiği zaman belirir ‒duymak isteyene…
Can Murat Demir
[1] Zamansal olmayandan bahsedelim biraz; dilimizin belini kırarak, anlamın dirimli tekdüzeliğini aşındırarak, düşünmenin gizil oyunlarında küçük bir kaçamak yapalım ‒ne de olsa düşünmeyeli çok oldu.
[2] Heidegger bir “düşünme” delisiydi: Düşünmenin ulaşabileceği yüksek mertebe.
[3] Patika ve orman filozofu Heidegger. O’nun düşünmesi Kırsalın ya da geleneğin yerleşkesidir.
[4] Şimdiye kadar düşünülmüş olanların dil tutsaklığından kurtarılması. İşte gayemiz bu kaygının dile gelemeyişidir.