Felsefenin biricik mesaisi insandır, diğer bir söylemle felsefe eylemelerimizin kaynağı da sonucu da insandır: Felsefe varsa insan oradadır ve işin başındadır, insan yoksa felsefe yoktur, hayatın içinde nefes alan her şey felsefenin radarına girmek zorundadır. Görüldüğü üzere felsefeden kurtuluş yok: o her yerde. Dokunduğumuz ve düşündüğümüz her şey felsefeye vatanlık ediyor. Gölgesinde oturduğumuz ağaç, nehir akıntısına kapılmış kuru bir yaprak, bir ideoloji, sevgiliye yazılmış bir şiir, bir beste, bir armoni… Hepsinin ortak bir kaygısı var aslında: insanı tanımlamak; acısıyla tatlısıyla, zekiliği ahmaklığıyla –tüm halleriyle– onu temsil etmek.
Poetika[1] yukarıda zikrettiğimiz insan ve felsefe yoldaşlığının ilk örneklerden biri. Aristoteles’in Poetika’yı yazmadaki amacı neydi kestirmek güç, ama şunu söyleyebilirim: Saklı tutulmuş, bir kısmı (dönemin siyasal iktidarlarının marifetiyle) yakılmış bir metin. Bu bağlamda Poetika her ne kadar edebi eleştiri[2] gibi değerlendirilse de özünde felsefi bir metin, zira başaktörü insan.
“Komedya, daha önce de söylediğimiz gibi, aşağı karakterli insanların taklididir. Ne var ki kötülüğün tümünden değil, yalnızca gülünç olanından söz eder; bu da çirkinliğin yalnızca bir bölümüdür. Çünkü gülünç olmak kusurdur, çirkinliktir, ama ne acı ne de zarar getirir insana.” (Aristoteles, Poetika, Şiir Sanatı Üstüne)
İnsan hayatı bir “tragedya” mıdır?
Aristoteles bilindiği gibi hemen hemen her türde eser vermiş biri. Fizik, Metafizik, Mantık, Estetik, Doğa Bilimleri, Belagat, Botanik, bunlardan sadece birkaçı… O çok yönlü bir dâhiydi. Poetika, onun bu çok yönlülüğünün bir neticesi olsa gerek zira küçük ebatlarda olmasına karşın oldukça kapsamlı bir içeriğe sahip; okunması kolay görünse de idrak edilmesi kolay bir iş değil. Müellifin felsefi kaygısı ve alışkanlığı da metnin anlam derinliğini etkiliyor. Yer yer metaforik bir dille ilerleyen Poetika, Aristoteles marifetiyle, insan karakterinin eylemler üzerindeki etkisine yoğunlaşarak, okuyucuyu, –psikolojik çözümlemeler ve akabinde antik Yunan edebiyat tarihine yaptığı göndermelerle– sarsmayı başarıyor. Poetika[3] barındırdığı çeşitli türlerle aslında karma bir metin diyebiliriz ama bu onun değerini düşürmüyor aksine artırıyor. İnsan karakterinin değişmez kodları ile kader arasındaki ilintinin ipuçlarını vermeyi amaçlayan müellif döneminin kültürü (çok tanrılı din), gelenek göreneği (dini bayram, ritüeller ve festivaller) ve ahlak yapısı ile ilgili ipuçları vermeyi de es geçmemiş. Buradan bakıldığında küçük bir Antik Yunan dönem okuması da yapmaya elverişli –tabii yüzeysel anlamda.
İnsan temsilinin (özellikle şiir ve tiyatro örneğinde) varoluş gerçeğinden kopuk veya ilgisiz olması düşünülemez. İnsan, dünyaya atıldığında –ya da bırakıldığında– birtakım güçler ve zaaflarla donatılmıştır. Haliyle bu ikircikli yapı, insanı, kaderin türlü cilvelerine doğru kaydırarak, hayatını bu iki zıt güç (gülmek-ağlamak) arasında kısır –ya da eğreti– bir şekilde yaşamaya itilecektir. Kaderine (başına gelen olaylara) umarsızca güldüğünde komedya[4], ağladığında ise tragedyaya dönüşür insan. Kâh hayata küser kâh kaldığı yerden devam eder. Aristoteles bu gerilimi[5] şu kavramla rahata kavuşturur: Eylemler: insan eylemleri. Karakterden daha önemli olan şey eylemlerimizdir. İnsan hayatının önemi ya da değeri eylemlerde gizlidir. Eylemlerimizle hayatı sarsabilir ve ona yön verebiliriz. Tragedya[6] ya da komedya olsun her ikisinin de kökeninde insan eylemlerinin erdemliliği –soyluluğu– yatmaktadır. Bu yönüyle Poetika teoriden ziyade insan hayatındaki pratik çözümlere yani uygulamalara işaret ediyor diyebiliriz. Bu metot seçimi ile hem insan hayat karşısında daha etkin duruma geliyor: Aristoteles insanın kaderine boyun eğmesini (edilgen olması) değil, kaderini peşinden sürüklemesi gerektiğine inanıyordu, kim bilir?[7]
Taklit ve Öğrenme
Poetika’da rastladığım etkili bir kavramdan daha bahsetmek istiyorum, belki de kitabın en önemli kavramlarından biri taklit. Neden taklit ederiz? “Daha çocukluktan başlayarak insanlar hem taklit etmeye eğilimlidir (öteki hayvanlardan taklide yatkınlığıyla ayrılır insanoğlu ve ilk bilgilerini taklit yoluyla edinir), hem de taklitten çok hoşlanırlar”[8] diyor Aristoteles. Üstat burada taklidin kökenlerine eğilirken aslında onun epistemolojik bir faaliyetin başlangıcı olduğuna dikkat çekiyor. Aristoteles’e göre taklit sanatın –hatta insan edinimlerinin (epistemolojik kaygılarımızın)– kaynağıdır. Onun sayesinde görür onun sayesinde öğreniriz dünyayı. Bakmaya korktuğumuz bir insan cesedine bir yağlı boya tuvalindeyken bakabilir hatta üzerinde kafa yorabiliriz, düşüncelere dalabiliriz. Taklit yeteneği sayesinde korkularımızdan uzaklaşıp bu eksikliğimizi öğrenmeye ve düşünmeye izale edebiliriz. Bu anlamda Aristoteles’e göre sanatı küçük bir tanımlamayla kotarabiliriz: Sanat, insanın kendi üzerinde tekrar tekrar düşünmesine, onu tasarlamasına, öğrenmesine fırsat veren (estetik) taklitler cennetidir. Bu, hem epistemolojik hem de estetik birtakım kaygılarla şekillenen çok yönlü (aktörlü) bir süreci ifade eder.[9] Bu süreç yani öğrenme süreci sadece filozoflara özgü bir merak konusu değildir, öğrenme hemen hemen her insanda hoş duygular ortaya çıkarır.
Poetika neden okunmalı?
Aristoteles’in felsefeye katkısı muazzam, bu kuşku götürmez bir vaka, zira Poetika klasik bir felsefe metni de sayılmamalı, hem işlenişi hem dili bakımından ezoterik bir metin olduğu aşikar. Okuyucuya bu lezzeti de veriyor zaten. Vasat –herkesin okuyabileceği– bir metin gibi görünse de anlam derinliği cihetinde oldukça doyurucu bir metin. Sanat müptelaları, şairler, sinema meraklıları ve felsefe okumaları yapanlar için kısa ama öz bir metin. Metnin geçmişte başına gelenler düşünüldüğünde yer yer kopuklukların, muğlakların olması da normal karşılanmalıdır. Aristoteles’in dehasının kanıtlandığı ve zamanında azınlık bir grupla çalışılan Poetika, her ne kadar literatürde göz ardı edilse de bence kütüphanenizde bulunması gereken klasik bir eser.
Poetika mimetik öğeler taşıyan bir metin değil aslında. Bu amaçla yazıldığına da pek inanmıyorum. Aristoteles üslubunu sanat ve felsefe odaklı olarak oluşturmuş ve bunu yaparken insan[10] merkezli bir anlayışı okuyucuya sunmayı başarmış.
Son söz
Aristoteles sadece bir filozof değil, o aynı zamanda tarihçi, estet, bilim adamı, fizikçi, botanikçi… Dokunmadığı yazmadığı alan yok denecek kadar az. Ama ne hazindir ki bu dâhinin kaleminden çıkan tüm ciltlere ne yazık ki şu an ulaşamıyoruz, elimizde kendisine ait bazı eserler var ancak yayınlanmamış kayıp eserlerin daha çok olduğunu birçok kaynaktan (Aristoteles’in el yazılarını M.Ö. 70 yılında yaşamış olan Rodoslu Andronikus yayınladı)[11] öğreniyoruz. Böylesi bir dehanın tüm eserlerini okuyamamak oldukça talihsiz bir durum ve inanıyorum ki bazı eserleri bilerek ve isteyerek yakıldı. Kendisi en parlak dönemini Büyük İskender zamanında yaşamıştı. Aristoteles –her düşünür de olduğu gibi– dışlanan bir kişiydi, kendine has ve zamanına göre sistemli bir felsefi anlayışa sahipti. Hocası Eflatun’a karşı her daim saygılı ama eleştirel bir tutum izledi. Bu onun yerini daha da sağlamlaştırdı.
Diğer eserlerinin yanı sıra Poetika belki de bir başyapıt değil ama Aristoteles’in dehasını yansıtan bir metin.
Bir kitap kurdunun kütüphanesinde olması gereken arşivlik bir kitap.
Can Murat Demir
[1] Aristoteles’in Poetika’sı salt edebi bir eleştiri değildir, zira metin incelendiğinde, sadece şiir sanatı kaygısıyla yazılmadığı anlaşılacaktır. Ayrıca Poetika’nın müellifin ezoterik metinleri arasında zikredilmesinin bir nedeni olmalı.
[2] Benzer örnekler sayılabilir, ilk akla gelen Erich Auerbach’ın Mimesis’i. Bir diğeri Harold Bloom’un Batı Kanonu. Bu iki eser sağlam birer edebi eleştiri gibi görünse de, iyi incelendiğinde insan düşüncesinin hem tarihsel hem de mitolojik dalgalanmalarını konu edinirler.
[3] Poetika’nın 2. Kitabı kayıptır. Bu bağlamda metnin bazı yerlerinde anlam kesintileri ve bulanıklar bulunur.
[4] Aristoteles’e göre komedya gülünç (erdem yoksunu) insanların temsilidir.
[5] Burada başka bir kavrama gönderme yapılıyor: Peripeteia. Bu kavram Poetika’da erdemli insanların hayatlarını konu edinen tragedyalarda sıkça kullanılır, birden bire bir baht dönüşünü, kötüden iyiye, ya da iyiden kötüye doğru seyreden bir kader planını anlatır. ‘Kaderin cilvesi’, “kaderin bir oyunu” gibi kullanımları andırır.
[6] Aristoteles’in tercihi bu yöndedir, insan hayatının bir simülasyonu olsa olsa ancak bir tragedya olabilir.
[7] Yaşamda bir denge kurulması gerekir. Aristoteles bu dengeyi, çok tanrılı Pagan kültürün bir gereği olan ‘tanrıları sinirlendirmeme’ prensibi ile hatırlatır bize. Bu prensip aynı zamanda erdemli bir hayatın da ön-şartıdır. Bu bağlamda Aristoteles’in sanat görüşü dönemin dini propagandasından oldukça etkilenmiş görünmektedir.
[8] Aristoteles, Poetika, Şiir Sanatı Üstüne, (Çev.) Samih Rifat, Can Yayınları, 2018, syf 24.
[9] Örneğin tiyatro, şiir ve resim sanatı.
[10] Aristoteles insan bahtının önündeki engeller üzerinde de durur ancak onun asıl mesaisi, erdemli bir insanın başına her zaman ‘iyi’ şeylerin geleceği ihtimali üzerine yoğunlaşır. Bu hümanist yaklaşım, Aristoteles üzerindeki Antik Yunan ahlak değerlerinin bir yansıması olarak görülmelidir. Bu bağlamda ahlaklı ya da erdemli insan her ne yaşarsa yaşasın eninde sonunda ödüllendirilir zira tanrılar onun yanındadır.
[11] Cemil Sena, Filozoflar Ansiklopedisi Cilt 1, Mayıs 1974 Aristoteles maddesi