Menfur günahın üstünden 6000 yıl geçmesine rağmen, Adam, hala bedenine yabancı gibiydi. Elleri, kolları ve en önemlisi de kalbi sanki kendisine ait değildi. Emirleri dinlememiş her oğul gibi cezalandırılmış, yeryüzüne fırlatılmıştı. Kalbinin eskisi gibi hissetmemesi bu yüzdendi. “Taştan Kalbi” körelmiş, arzuları sığlaşmıştı. Her şey yavan ve anlamsızdı. Toprak eskisi gibi değil, gökyüzü gözlerini kapatmıştı. İnsan sıfatı Adam’ın boynuna asılmış, diyetini ödeme yapabilmesi için yeryüzüne savrulmuştu. Adam içindeki Kadın’a riayet etmişti, ilahi makamdan kovulmasının ardında bu eylemi yatıyordu. İlahi huzurdan (kurtuluş-cennet) kopuş başlamıştı, ilk günah, ilk İnsan’ın mahvına sebep olmuştu. Hikâye (sürgün-kırılma) böyle başladı.
Adam yalnızdı, sürülere karışmamak, alnının teriyle kazanacağı son kuruşa kadar Yukarıya bakmak zorundaydı. Koptuğu kaynağı (Babayı) özlüyor ayrı düştüğü öz’ü arıyordu. Meleklerin duası dahi yarasına merhem olmuyordu. Bu korku, uzaklaşma korkusu kalbini ve tüm organlarını kemiriyordu. Adam günahını kalbinde taşıyor, utanıyor, adeta cehennemi bu dünyada yaşıyordu. Cennetin oğlu şimdilerde cehennemin (maddenin) azabıyla baş başaydı: İnsanoğlunun ilahi sergüzeşti böyle başladı.
Adam’ın varlığı, maddenin kasıp kavurucu ateşiyle sınava girişti. Dünyevi arzular çoktan kalbe bulaşmış, onu zehirlemeye başlamıştı. Âlem Adam’a, Adam ise Yukarıya âşıktı. Bu dilemma tüm kalplere ilahi makam tarafından yazıldı. Biçildi. Adam’ın kaderi artık ellerinde değildi. Kendi kaderini hak etmesi gerekiyordu.
Adam yaratıcısının özlemiyle her gün dualar etti. Her yakarışı gözyaşıyla semaya karışıyordu. Zira dualar cevapsız kaldı çünkü arzudan yoksundular, yavandı ve kalpten gelmiyorlardı. Dağlara ve nehirlere yüzünü döndü, 6000 yıl böyle gelip geçti. Gözleri nicedir gökyüzüne takılıp kalmıştı, melekler bile gözyaşlarına aldırış etmiyor, zamanın (ruhun) gelmesini bekliyorlardı. Adam anladı ki “yaşam ağacı”ndan da uzaktı. Bir ruh tecridi: Sonsuz bir sürgün.
Adam fakirdi, tek sermayesi gözyaşlarıydı. Toprağa düşmeden buharlaşan gözyaşları tek yoldaşıydı. Buharlaşan gözyaşları melekler katına yağmur olarak düşse de Adam ne bir kral ne de bir köleydi, ışıktan uzaktı. Babası oğlunu terk etmişti. Adam sonsuzluğun nimetlerinden muaftı. Sürgündeydi ve Ruhtan mülteciydi.
Adam, kendi kendisinin kurbanı olan İnsanlığın bir özeti gibiydi: “O” İnsan’dı ve İnsanlığın tarihiydi.
Can Murat Demir