Poyzan Nur Taneli’nin çevirisiyle Kolektif Yayınlarından çıkan ve okuyanların yabancılık çekmeyeceği yepyeni bir Harari eseri var karşımızda: Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi.
Yazar, Sapiens kitabında insanlığın serüvenini çeşitli kısımlara bölme yöntemiyle anlatmıştı. Kısa bir hatırlatma yapmak gerekirse, insanlığın temelde 3 aşamalı bir evrimsel süreçle bugünkü yetisini kazandığını söylemişti.
- Bilişsel Devrim
- Tarım Devrimi
- Bilimsel Devrim
Peki, şimdi ne olacak?
Yazar, bir önceki kitabıyla kıyasladığımızda çok daha sivri bir dil kullanmayı tercih etmiş gibi görünüyor. Genel anlamda insan topluluklarını üzecek birçok şeyi, örneğin; birçok Kutsal Devlet’in yıkılacağını hatta hiç var olmamış sayılacağını okurun gözlerine bakarak yüksek sesle dile getiriyor.
Kitabın ilk konusuyla başlayalım dilerseniz: Biyolojik Yoksulluk Sınırı.
Canlıların en temel sorunlarından biri olan açlık duygusunu bastırması sorunu çağımızda her ne kadar önemsenen bir konuymuş gibi görünse de, Sapiens, bu güne kadarki en iyi standartlarda yaşama şansını yakalamışa benziyor. Öyle ki birkaç yüzyıl önce açlıktan kırılan geniş halk kitlelerinin yerine obezite vb. hastalıklar ile başlayan genel sağlık sorunları ve ölüm durumlarını ayrıntılı bir analizle anlatmış.
Yola “önemsiz bir hayvan” olarak çıkan Homo sapiens, tanrılar katına ulaşmak uğruna kendi sonunu mu hazırlıyor?
Sapiens sonrasıyla ilgili kehanetlerini bir bir sıralamaya devam ediyor Harari. Bugüne özel duyduğumuz pek çok hastalığın geçmişte görülmemesinin en büyük nedenini ise şöyle açıklıyor: Eski sapiensler hiçbir zaman bu kadar uzun yaşamadı ki!
Günümüzde milyonlarca dolar yatırım yapılarak sağlanmaya çalışılan güvenlik ve terör sorunuyla ilgili çarpıcı bir gerçeği de koyuyor önümüze: Örneğin; Bugün yeryüzünde obezite vb. hastalıklardan ölenlerin sayısı terör nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısından açık ara fazladır.
Ölümün soğuk nefesiyle şişirilmiş yelkenlerinin halkın arasında gezdiği çağlar boyunca, korkuyla sağlanmış teslimiyeti kendi hırsları adına sonuna kadar kullanmaktan geri durmayan dinler için de kötü bir gelecek portresi çiziyor Harari.
Homo Sapiens nasıl oldu da evrenin insan türünün etrafında döndüğünü iddia eden hümanist öğretiye inandı?
Artık Homo Deus “ölümsüzlük” istiyor. Yapay zekâ ve sentetik uzuvlar ile ilgili yürütülen çalışmalar şimdilik etik değerler sebep gösterilerek engellenmeye çalışılsa da günün birinde çığ gibi büyüyecek olan “sonsuzluk fikri”, geçmişi ve onun öncülerini ezip geçeceğe benziyor. Çünkü insanlar tanrının kendisi olmak istiyor! Biyoloji Mühendisliği, Siborg Mühendisliği ve Organik Olmayan Varlıkların Mühendisliği alanlarında yapılan çalışmalar insanlığı daha şimdiden bir yol ayrımına getirmişe benziyor. Artık Sapiens ve Homo Deus arasında bir rekabetine gebe olan bir gelecek bekliyor bizi. Büyük topluluklar ya da devletler, adına ne derseniz deyin, bu iki insan ırkının nihai savaşına tanık olacak bir geleceğe doğru yol alıyor.
Sapienslerin devri bitiyor. Gezegenimizde tanrılaşan bir ırk geliyor: Homo Deus!
Dünya tarihinde hiçbir canlının gerçekleştiremediği, Sapiens’in ekolojik dengeyi tek başına değiştirebilmesi sürecini anlattığı Antroposen isimli bölümde ise hayranlık verici bulgulara rastlamak mümkün. Bu bölümde bozkırlarda avlanan insanlardan laboratuvar ortamında yeni yaratıları araştıran insana kadarki süreç akıcı bir dille örneklerle zenginleştirilerek anlatılmış. Dindarların, bilimin herhangi bir teorisine değil de özellikle “Evrim Teorisine” saplantılı düşmanlığının nedenlerinin de anlatıldığı Antroposen’de algoritmik canlı modellerine de yer verilmiş.
Kişilik dediğimiz kavramın sadece ve sadece beynimizdeki kimyasal ya da elektriksel bir sürecin yansıması olduğu gerçeği; elbette en başta muhafazakâr ve saplantılı ideolojileri sonrasında bütün insanlığı sarsacak bir bulgu olarak resmediliyor. Beynimizin ve benliğimizin var oluşuna dair soruların çözümü için atılmış her adım, aynı zamanda Nasıl bir insan istiyoruz? sorusunun da yanıtını verecek gibi görünüyor. “Günün birinde doğacak çocukların çeşitli kurumların ihtiyaç listelerine göre düzenlenmesi” fikri sizi ne kadar etkiler bilemem ancak bilimsel çalışmalar yeterli güce ulaştığı an da tüm kutsallarınızı yerle bir edecek hamleler yapmaktan kaçınmayacağa benziyor. Nasıl mı? Geçmişteki kutsalların neler olduğunu düşündüğünüzde hak vereceksiniz!
Homo Sapiens Dünya’yı Anlamlandırıyor adlı bölümde; kurgu, hedef ve kutsal metinler işlenmiş. Yazar, kutsal metinler genellemesi ile akla ilk gelen dini kitaplarla birlikte yapılan tüm sözleşmeleri ve kâğıda dökülen sözleri anlatmak istemiş. Ayrıca Tanrı kavramıyla içli dışlı olan kimselere karşı çeşitli önermelerin bulunduğu bu bölümde Etik Yargı / Olgusal Önerme ve Uyulacak talimatlarla ilgili pek çok örneğe rastlayacaksınız.
İnsanlık için korkunç bir tehlike arz eden ideolojilerin ya da inanışların sahiplerine nükleer bir silah teslim edilmesini doğru bulur muydunuz? Böylesi büyük sorunların çok çok uzağında, kendi küçük yaşamına hapsolmuş kimseler için bu soru ne kadar anlamlıdır.
Benzer sorularla önermelerini güçlendiren yazarın sıradaki hedefi ideolojiler oluyor.
Ve Hümanist Devrimin Zaferi!
Yakın geçmişteki savaşın galibi hümanist devrimin en katı muhafazakârları bile hizaya çektiği bir dönemin resmini çizmiş Harari. Hümanizm ve bireyciliğin bencilliğe evrilmesinin örneklerini okurken, kapital ekonomi ile hümanist öğretinin yeni insanı yaratmaktaki etkisini görebilirsiniz. Hümanizmayı üç başlıkta (Liberal, Sosyalist ve Evrimsel) işleyen satırları takip ederken günümüz dünyasının düşünme alışkanlıklarını sorgulamaktan kendinizi alamayacaksınız.
Bugün bizlere sunulan insan modellemelerini izlediğimiz ekranlara bakarken, Nazilerin o savaşı hiç kaybetmediğini düşünebilir ve hatta bizzat kendinizin Evrimsel Hümanizmayı destekleyen bir radikal olduğunuz gerçeğiyle de karşılaşabilirsiniz. Sonuç her ne olursa olsun, insan ırkının taşıdığı bağnazlığın bir “son tüketim tarihi” olacağını ve tüm zamanların en büyük savaşlarını kazanan Sapienslerin her şeyi ama her şeyi daha üstün bir medeniyet için yaptığını sezeceksiniz.
Harari’nin akla uygun bu önermeleri ve konuyla ilgili dile getirdiği kavramlar seri şekilde akarken tek bir başlık bile sizi alaşağı edebilir: Elektrik, Genetik ve Radikal İslam. Özellikle, Homo Sapiens isimli bir perondan ayrılacak son treni Hristiyan ve diğer dini toplulukların yakalayamayacağı ile ilgili derin şüphelerini destekleyen anlatısını dikkatle okumanızı öneriyorum. Okuduğunuz her sayfada kendinizle ve kutsallarınızla yavaş yavaş yüzleşeceğiniz bu bölümü geride bırakırken Homo Sapiens Kontrolü Kaybediyor isimli bölüme geçiyoruz.
Buraya kadar bir solukta okunanların bünyeye göre sindirilme süresi farklıdır ancak merak duygunuza yenik düşebilir ve okumaya devam edebilirsiniz. Harari’nin hedefinde bu kez “özgür irade” var. Verilen örnekler ve bilimsel çalışmalar pek de bir irademizin olmadığı yönünde. Evrim teorisinin darbesiyle ağır aksak yürümekte olanlar arasında “özgür iradecilerin” de olduğunu bilmenizde fayda var!
Bu bölümde özellikle de “transkraniyal” terimi dikkati çekiyor. Daha öncesinde bilmeyenler için asıl şokun bu aşamadan itibaren başlayacağını da belirtmek isterim. Bu alanda yapılan çalışmaların geleceğimizi nasıl etkileyeceği merak konusu ancak Harari oldukça net konuşmuş: İnsan denilen varlık bu aşamadan sonra kendisini nasıl tanımlayacak?
Hayatın anlamından başlayan sorgusal yaklaşımını daha da ileriye götüren yazar; şehitlik kavramı ve liberal ekonomik yapılanmaların arasındaki benzerliklere de dikkat çekmiştir. Her koşulda, “ödenen” bedellerin boşa olmadığını dile getiren “üst aklı”, okurların vicdanıyla baş başa bırakıyor, yeni bir anlatıya geçiyoruz.
Organik olmayan varlıkların/algoritmaların güçlenmesi sonucu ortaya çıkacak sonuçları önceki sayfalarda detaylıca anlatan Harari, artık daha net çıkarımlar yapmaktadır. Liberal sistemin kendisiyle başının dertte olacağı muhtemel sistemde; liberal fikrin yıkılacağı ve yeni sistemde algoritmaların yarattığı bir hayatın içinde bireye ihtiyaç kalınmayacağını öngörüyor. Yeni Dinler diye duyurduğu Tekno-Hümanizm ve Veri Dini’ni detaylarıyla açıklayan Harari şüphesiz bu fikirlerini kaleme alırken yararlandığı ölçekleri de birer birer sıralamaktan geri kaçınmamış.
Homo Deus’un ayak seslerini duymak isteyenlerin kaçırmaması gereken bir kitap…
Tüm kitapseverlere iyi okumalar dilerim.
Varlık E.