Şiir yazmak zordur. Çünkü anlamın en kestirme yolunu bularak, hayata dair ne varsa onu en yalın haliyle dile getirmeniz gerekir. Bu yüzden şiir en zor sanat dalıdır. Her kelimeyi tartarak, her bir sözcüğün okuyucuda farklı duygu yaratacağını hesap ederek yazmalısınız. Bu durumu şöyle özetlemek mümkün: Şiir, okuyucuyla karşılaştığı anda artık yazarına ait değildir, o okuyucunun hayatına ve o hayatın içindeki yaşanmışlığa göre şekil alan bir şeydir. Şiir yazmak bu yüzden çok tehlikelidir, tehlikelidir çünkü dünya üstündeki her birey farklı bir hikayedir. Ve şiir bu sınırsız hikayelere göre seyreder. Ama bu niteliği şiiri hiçbir zaman bulanık ya da belirsiz yapmaz. Aksine bu onu daha derin ve dipsiz bir görünüme sokar. Şiir yazmak bu yüzden zordur. Şiir bulunduğu kabın şeklini alan su gibidir, yani özü itibariyle şekilsizdir. Farklı dünyalarda farklı şekil alması onun özgürlüğüyle de yakından alakalıdır.
Ne hikaye gibi ayrıntılarla ilgilenir, ne de deneme türü gibi kendisini haklı göstermeye çalışır. Şiir, bu türlerin ötesinde bir yere sahiptir. Anlatmanın değil daha çok yaşatmanın peşindedir, hayatın ve acının en yalın halini en vurucu şekilde sunar. Şiir zordur. Duygusal bir iklim yaratarak bilinçaltını uyandırır ve bir zaman makinesi gibi hareket eder. Anıların, acıların dünyasına batırır, çıkarır. Gücünü gelecekten değil, geçmişin tozlu hatıralarından alır. Şiir yazmak, acının aritmetiğini yapmaktır, her iç çekişte bir cümle okuyan insan tamamen anılara gömülür. Şiir zordur, içine sığdırabildiği ölçüde ruh alır. Okuyucunun ruhu ne kadar derinse şiir de o derecede zenginleşir. Bu şiiri çok özel yapar.
Şiir, acının en rafineri halini içermelidir. Damıtılan ve tıraşlanan kendine özgü bir devinimi vardır. Şiir, yerinde durmaz ve kesinlikle taşkın bir karakter barındırır. Bu, her duyguya tercümanlık eden, özgür, biçimsiz, kaygan bir zemindir. Şiiri anlamak bu yüzden zordur.
Şiir, konu seçer. Konu sınırı ya da kalıpçılık kat’iyen şiirde barınamaz. Doğa, insan, acı, hayvan, hayat, yalnızlık, ayrılık ve gündelik yaşam…. Bunlardan herhangi birine şiir yazılabileceği gibi sokaktaki köpeğe de şiir yazılabilir. Yeter ki anlam derinliği, özgünlüğü olsun.
Sonuç olarak şiir, her şeydir ama her şey şiir değildir. Her nesne, her sezgi, her duygu ve her yakarış şiirin içine girebilir. Şiir, hayatın içinde sürüklenerek kendisine tutunacak kaya parçası arayan yosun gibidir. Kaya parçası aslında insanı figüre eder ya da insanla ilgili olan her şeyi… O, insan özünün içine yerleştirilmiş estetik bir acının, duygunun dile getirilişidir.
Şiir, insan için yazılmış ve yazılacak bu hayata rağmen ayakta kalabilmiş en özel anların yazıya dökülmesidir.
Şiir, bu hayatın karanlığından kurtuluşu müjdeleyen bir peygamber gibidir.
Can Murat Demir