-kim?
-nasıl?
-gerçekten mi?
-neden?
diyecekler! O yüzden yazıyorum bu mektubu.
“vakti gelen gidiyor” öyle söyleniyordu.
genç ölümlerse her zaman vakitsiz olacak.
ya vakit çağırdı beni ya da ben vaktimi…
nasılsa adı intihar olacak, herkes anlayamadığı “ben”lerle kulaklar dolusu cümleler kuracak.
şaşırmayın sakın, ölüm adıyla korkutmasın sizi!
ve bilmelisiniz ki, kimseyi sorumlu tutmuyorum gidişimden.
üzerimi örtmeseniz de olur, ölü beden için harcamayın hayat veren toprağı…
çocukluğumun yorgun tadı, salçalı ekmeğimi yiyorum şu an.
yalnız her lokmamda bir zeytin gelecek şekilde özenle hazırladım ekmeğimi.
her ısırışımda aynı lezzetle sevişiyorum!
bunun olacağını çocuk yaşlarda biliyordum, o yüzden çok önemli değil benim için.
geceleri açık kalsın radyom, onunla uyumayı çok seviyorum.
kıyafetlerimi yağmuru sevenlere verin.
alıştılar yağmur sularına mahrum kalmasınlar.
kimse üzülmesin, bir an önce alışılsın yokluğuma!
unutmadan! bisikletimi kimse görmeden ıssız bir tepeye bırakın.
her şeye ve herkese inat, yalnızlığımı yanımda götürüyorum.
merak etmeyin Tanrı anlayacaktır… sizinkini bilmem ama benimkinden eminim!
anne!
her zaman ve her şeyde olduğu gibi;
en çok göz yaşı sana düşecek biliyorum. en çok sızı, keder…
ölecek kadar özgürüm anne, bunu bilmelisin!
ve ne olur iç çekme benim için,
nasılsa her şeyin birazı ben değil miyim?
doğmamış çocuklarıma gidiyorum, bu dünya için fazla masumlar.
doğmamış olanlar ve ölenler de aslında bizim değil mi?
bi kadın tanıdım anne!
o bulacaktır seni, bilmesin yerim neresi!
sokaklarda aramaya devam etsin gözleri, başka bir diyarın sessizliğinde olduğumu bilmesin!
o dünyalar sığdırmışken yüreğine, tek damla göz yaşını dolduramam ki anne!
anne! hoşça kal, doyamadığım kokundan öpüyorum.
veda etmek için değil söylediklerim.
herkes bir şeyi çok iyi bilsin ki;
ölecek kadar özgürüm ve ben hayatımı iade ediyorum…
Serdar Bayraktar