“Kişi yaşadığı çağı gereğince bilemez” görüşü pek de yabana atılır bir görüş olmasa gerek. Neden derseniz, tarih, ayıklanmış, düzene sokulmuş bir olaylar bütünüdür; başka bir deyişle zamanın akışı içinde önem kazanır geçmiş, onun gerçekte ne olduğu sorusu çözümlenemez, boşlukta kalacak bir sorudur. Belli bir çağın ileride nasıl yorumlanacağı, hani olayların tanımlayıcı bir nitelik kazanacağı, hangi kişilerin en etkili rolleri oynamış, hangi yapıtların en belirleyici gerçeği yakalamış olduklarının nasıl saptanacağı önceden kestirilemez. O gün için önemi başta gelen bir olay, bir kişi, ya da bir yapıt, bakarsınız sonradan neredeyse üzerinde bile durulmaya değmez sayılabilir de, buna karşılık, gölgede kalmış, kimsenin ilgisini çekmemiş, ya da gereğince çekmemiş bir olgu, ileriki yorumcuların gözünde birden öne çıkıverir, baş köşeye kurulur, en açıklayıcı işlevin simgesi oluverir.(1)
(1) “Bilinmeyen”, Cumhuriyet, 21.9.1973, (Yeni Tanrılar, 1996, s.15).
Melih Cevdet Anday