kış gelmiş yalnızlığıma,
baharları yaşayamamıştım oysa!
insanlarıyla gelmiş,
tanıdık suretler yok ortada.
alışılır mı gecesi ve gündüzüne?
kalmışken üçüncü bir zamanda!
evler görüyorum çığlık çığlık yayılan
tüten bacalarda hisler yok aslında.
üçüncü zamanın kimsesizliğinde
bir küçük sızı düş kırıklarımda.
güvenerek sokakların iz tutmazlığına,
yüzüm cam kırığı sandığım aynalarda.
çerçevesiz kalmış fotoğraflar
resimsel renklerin mahrum dokusunda.
göklere bakarken insanoğlu,
unuttu dünya derinlerindeki gizemi.
anlaşılmamış yokluğunda,
varlığın ta kendisi olduğunu…
garip bir telaşın ayak izlerinde
herkesin hak sahibi olduğu dünya!
bir hücreydi uyandığım yer,
başım dizlerimim arasında…
ve sini bulmadan biraz önceydi,
yüreğim başka acılarla baş başa…
yoksul bir ev yemeğinde,
karın tokluğu paylaşım hükmünde…
narin bir kadın yürüyüşünde gece,
fazlası vardı görünenden öte.
en tanıdık iki yabancı!
ezber edilmiş bedenler hissiz mevsimlerce yok sayılacak.
yaşayacak kadar içindeyken
göremeyecek kadar uzağındayız…
düştüğüm yollarda, ışıkların renklerine aldanıp
özlemediğimi sandığım sen!
sancısı bölerken bu garip sarhoşluğu,
halden hale kaçamak düşler…
bir gülüşüne sıkışırdık oysa,
anlayabilseydin eğer.
kış gelmiş yalnızlığıma,
baharların umuduyla…
üçüncü zamanın dokunuşunda,
benlik masum bir haykırışta…
Serdar Bayraktar