Zayıf kimse kendi kendisine zarar verir. Nietzsche
Aşk, acıya göğüs germenin bir diğer adıdır. Acıya tapınmanın bir ibadet sayıldığı tek tapınaktır. İnsanı melankolinin dar sokaklarında sarhoş bırakan bir afyon gibidir. Bağımlılık yapan ve ardı sıra sizi süründüren acımasız bir efendi. Her yerde sizi bulan ve çağıran bir Tanrı’dır aşk.
Sadece kendisini beğenen, kendisi için kurbanlar arayan bir kadındır. Evet, aşkın cinsiyeti dişidir. Çünkü aşk erkekleri eriten ateşiyle bir anaçtır; sürekli acı üreten bir makine gibi erkeklerin kanıyla beslenir. Aşk, bu hayattaki en zorlu, en sancılı ve en kanlı savaşın bir diğer adıdır. Öyle ki çok acımasızdır. İllüzyonist bir beceriyle sizi sürekli hayallerle avutur. Baygın bırakarak sevgilinin bir kölesi haline getirir. Tensel bir mucizeyi bekleyen erkek ise bu köleliğe dünden razıdır. Çünkü aşk bu dünyada yaşayan en büyük erkek düşmanıdır. O, tam bir feministtir.
En karanlık çağlarda bile gücü elden bırakmayan aşk, elinde sürekli olarak cinsellik silahını bulundurur. Bu onun tensel ve fiziksel olan kısaca perişan eden tarafıdır. Aşk, Eros’un elindeki okları çok iyi kullanır, sizi güçten düşürür, sefilleştirir. Atilla’dan Napolyon’a kadar güçlü hükümdarların en büyük belasıdır. Aşk, genelde kaybedilen bir savaştır, kaybeden taraf ise erkeklerdir. Çok kanlı eziyetli ve bir o kadar da kazanılması zor bir zaferdir. İmkansızlığın içinde yok olan erkeğin, gözyaşlarından yapılmış bir kaledir. Kadının fildişi kulesinden izlediği ve yönettiği zalim bir savaşın tek sebebidir. Aşk ordusuz yapılan tek meydan muharebesidir.
Aşk tanrılara göredir. Sabrın denendiği kutsallıkta kayıtsız ve alaycı bir tanrısallığın işidir. Günahsız bir adamın kanına giren şeytanın son planıdır. En tehlikeli gülücükleriyle somurtkanlığın tek habercisidir. Kendinden geçişin ve dalgınlığın yaşandığı aşkın ülkesi sadece kendisine hizmet etmeyi sever. Ne gözyaşınıza ne acı çekmenize ne de ölümünüze aldırır.
Bazen güldürür, ya da derin bir beklenti içerisine sokar… Ama bu uzun sürmez, bu onun size yaşattığı geçici bir rüyadır. Her güzel şey gibi çok kısa bir ömre sahiptir. Bu hayal kırıklığının ardından gelen duygu seli sizi o derece sarar ki, az önceki kahkahaların yerini derin bir düşünme hali alır. Aşk, en dönek ve en istikrarsız ruh hallerini sizin için saklar. Bu haliyle dost görünüp elinde hançerle ruhunuza sızar. En yürekli savaşçıları en zalim hükümdarları dize getiren bir yanılsamadır. Aşk, yumuşak ve naif görüntülü bir ölüm biçimidir. Hayatın içinde kendisine tanrı arayanlara göredir. Bu yüzden müritler yaratır, kurbanlar ister.
Peki, neden aşk? Aşkın kaçınılmazlığı nereden kaynaklanır?
Evet, aşk istenir… Çünkü aşk kurtuluşu simgeler. En büyük hazların tek bekçisidir. Aynı aşk bu dünyadaki en saf şey olarak müjdelenmiştir. İşte bu yüzden erkekler ölür, ağlar, aldatılır ve kandırılır. Aşk en ölümcül silahların içinde yer alır. Ruhun mevsimleri içinde yepyeni bir soluk gibi çarpar ruhunuzun her yerine. Bu yüzden herkes aşkı arzular. Bu yüzden aşık olmak isteriz. Çünkü insan bu dünyada tanrısını arar, durur.
Can Murat Demir
hadi yaa:)..hepimiz seni sevebilirmiyiz??
ya sabır ya sabır..nasıl bir aşk bu..hemde erkekleri kan ve gözyaşı içinde bırakan..hangi erkekleri..erkekler,pusuda bekleyen yılanlar,avınıza usulca ,sessizce yaklaşıp sokarsınız..üstelik yutamıycaksanız,acı içinde kıvranarak ölmesini seyredersiniz..sadece gitmek için gelirsiniz siz..geberin:)
hangi erkekleri? asıl soru da bu ya… nadiren dünyaya gelen bir şeyden bahsediyoruz burada…