Diğerlerinden çok ta farklı olmayan bir günün kendi yolculuğundaydı zaman. Sanki yalnızlıktan arta kalmış “bir yalnızlığın” seslerini saklamaya çalışıyordu kalabalığın manasız bakışlarında. Aynı mekânın akışkanlığına mecbur bırakılmış bedenler, sorumlularını göz göze geldikleri sanınca karışıyor anlam seli. Gönül taşıyamayacağı sezgilerden sıyrılma telaşında…
Herkes en güzel kıyafetlerinin içinde, yırtık pabuçlar hep başkalarına ait.
Hazır alınmış olmasa da vitrin ışıltısında örülmüş süveterler…
Mevsim renklerinden nasiplenmiş göz bebekleri,
Aşkları bile öpüşmelerinde soğuk bir buğuya tutsak.
Adımlanan yollar ezber bozdurur bu durumlarda.
Etrafında akıp giderken maddelerin savaşı, sanki bir rüzgârın himayesinde garip bir karmaşanın, kalabalığın içinde…
Güzel şeyler ise, göz yaşın akmak üzereyken yansır damlanın ışıltısına.
Sanki çizgisel ve daha özenli bir Tanrı dokunuşudur yayılımı… Sonra anlamı büyüyüverir içinde. Rüzgârların neden hala gitmediğini anlayıverirsin bir çırpıda ve neden bir günde dört mevsimin yarışsal telaşa kapıldığını… Mahrum olmak ya da bırakılmak istemez gizemi âlem-i derya ya. Mevcut koşullar anın getirisinde seçilmemiş bedenlerin yansıyan suretlerinde şekillenirken, gökyüzü daha önce maruz kalmadığı bakışları anlamaya çalışır. Yalnızca sevap kazanmak için bakılmayınca bir görüntüye, hissettirdiklerinin baharı karşılığını aramaktan korkar. Yasir Işığı, kendi yolculuğunda izinsiz olur çoğu zaman. O güne kadar oluşmuş hissi âlem yolun yönleridir kendi içsel çığlıklarında… Şehir kusar benliğini ve izlerini hep saklar. Takipçiler görmekten öte, hissetmelidir inanılanı. Yasir Işığı, nedenini dahi bilmediği bir savaşın gurbet yolculuğundadır. Dilinde kulağına fısıldanan sözler… Gözlerindeki ışıltılar ve keskin hisleriyle yoldaşı olur yolumuzun, kendi sessizliğinde…
Üzerindeki kıyafetlerin dışında; onun değildir uykusu, ağaçları, oyuncakları… Onun değildir artık yağmurları, rüzgârları… Yetişmek için acele ettiği savaşın kendisi değildir. Unutmaya ve unutturmaya yetmeyecek sözler dili esir alsa da, bilindik türkülerle edilen danslar hep birbirlerini taklit edecek. Kimsesiz bırakılan asla bir beden olmayacak. Dünya kendi kalabalığında ışıksız bedenlerin saygısız yüzleri olarak nefes almaya devam edecek.
Günün anlarına sığdırmaya çalışırken nefeslerimizi, sayısını bilemesek te telaşlanacağız. Mevsimlerimiz kendi yatağında akıp giderken, bir sonrakinin hayalini kuracağız… Gün ve gece duygulardan oluşan çocuklar doğurmaya devam edecek, Yasir Işığı’ nın ise nerede olacağı asla bilinmeyecek…
Serdar Bayraktar