“Şiirimle, bütün olanakları kullanarak, insan denen bu yırtıcı hayvanın ve böyle bir haşaratı yaratmaması gereken Tanrı’nın canına okuyacağım.”
Lautréamont, binbir metamorfozlarla insan adını taşıyan yaratığa ve can düşmanı Tanrı’ya eşi görülmemiş bir meydan savaşı açar.
Ereği: Tanrı’ya ve insanlara özgü kötülükleri, psikolojisinin en derininden kazıyıp, kötülüklerinin bin katını gözler önüne sergiler; iyilik adına icra edilen kötülüğü iyilik dışına itilen kötülükle savaştırarak ayna tutar onlara ve kötülüğü resimlemekte onlardan üstün olduğunu kanıtlar.
Dehşet saçan korku düşünceleri, alt üst olmuş bir psişik yapı, normatif olmayan ve normal kabul edilmeyen; karanlığı ve umutsuzluğu deşen fantezilerle kötülüğü insanlık dışı bir güzellikle en uca taşıyarak Yaratıcı’yı öldürür. Tanrı’nın şeytani, zalim ve acımasız, kıyıcı ve merhametsiz yüzünü sergilerken, Tanrı’nın iyi-kötü ayrımının bir sahte oyun olduğunu ve insanların bu oyunu sistemleştirerek oynadıklarını gösterir. Sevginin kötülükle iç içe işlendiği bu eserde şu tümcedeki biriciklik bilinmeyene armağan edilen ölümcül bir hediyedir:
“Kadınları sevmem ben! Hermafroditleri bile! Bana benzeyen, insan soyluluğunun en belirgin, en silinmez harflerini alınlarında taşıyan varlıklar gerek bana!”
H. İbrahim Türkdoğan