Hiçliğe dokundum, hatta onu tattım! Sanki yepyeni bir acının ellerine doğdum. Aşkla sersem ve bir o kadar da kayıtsız sahte dünyayı tanıdım. Unutkanlığın ve rüzgârda amaçsızca savrulmanın ne derece anlamlı olduğunu fark ettim. Duygusuz ve korkusuz olduğumu hissettim. Ruhumun her zerresinde bunları yaşadım. Sanki ritimsiz bir hayatı damarlarıma enjekte ettim. Kanın akışını duyabiliyorum. Bir anlığına aranızdan ayrıldım ve ne kadar saf olduğumu haykırdım gökyüzüne. Sonrasında sefaletinizi gördüm ve ilk kez yozlaşmış hayatınızı uzaktan izledim.
Hiçliğe dokundum, her yanımdan uçuştu fenerler. Sokakların hiçbir yere çıkmadığını gördüm. Her kaldırımda bekleyen hayaletleri ve Tanrıyı bir anda silkindim üstümden. En acılı anımı hatırlayarak dünyaya küfrettim o an. Yürüdüm ve gittim sadece. Kendimi azade ettim. Köleliğin tohumlarının atıldığı her rahmin aslında hiçlikle dolu olduğunu gördüm. Hiçliğe dokundum.
Hiçliğe dokundum.
Hiçliğe dokundum. Tinsel bir yalnızlığın türküsünü ezberledim. Hayattan yoksun olan kalbimin ne kadar canavar olduğunu hayal ettim. Koştum ve yakalandım gönüllü olarak. Gönüllü olarak esaretini kabul ettim biricik olanın. Artık biricik ve ulaşılamaz olduğumu kendime ispatladım. Ruhum topraktan daha da canlı ve aşık. Ruhumun her zerresinde şunu dillendiriyorum: Biricik olanım, rüzgarda dans eden cinler kadar umarsız ve bir o kadar da cani olan ben… Tanrıyım ve her şeyim!
Hiçliğe dokundum. Eğer uçmak anlamsızsa ben süzülüyorum ve her aşkta o tanrısallığı buluyorum. Bu yüzden dokunduğum her taş, her ağaç bana benziyor. Tanrı benim gibi kokuyor ve hayat ardım sıra beni takip ediyor. Hızlı olmanın anlamını keşfediyorum. Her ya da hiçbirinin ölümünü izliyorum. Mezar taşımın üstünde yazılı olan şu yemini tekrarlıyorum: Hiçbir şeyden korkmuyorum. Bütün Tanrıların bundan korkmasını istiyorum. Korkunun ne derece ölümcül olabileceğini şimdi çok daha iyi anlıyorum.
Hiçliğe dokundum.
Can Murat DEMİR