Tanrı, evrende yer alan korkuların estetik simgeleşmiş halidir. Ölüm ve kendine yetememezlik de onun yoldaşıdır. İnsan ölümden korkar ve bu korkuyu daha paranoyak hale getirerek “Tanrı” yı icat eder.
Yalan ve yoldaşlık süreci
Bu yoldaşlık, insanın mahvıdır. İnsan, her ne yaptıysa kendine yapmıştır ve korkularının eşiğinde ona sığınmıştır. Yani Tanrıya… Felsefi bir kılıfa bürünen bu ironi, -Tanrı ve Varoluş Paradigması- sanki bir metot hatası gibi görünüyor. Metotları yanlış kullanıp kendisine ihanet eden insan her yerde lanetlenmiştir, kendi kendisinin lanetlisi olarak insan “Tanrı” yı yaratıcı olarak betimlemiş, şizofren bir Evren-Yaratıcı profili uydurmuştur. Kendi kendine yalan söyleyen ve bu yalanların gerçekliğini ispata girişen insan, “tanrısal soytarılık” tarihini yazmayı başarmıştır. Evet, insan budur! O, her ne yaptıysa kendine yapmıştır, en süslü yalanlarını kendisine saklamıştır. Ulu gerçekleri, cenneti-cehennemi, yargılanmayı, günahı, doğruyu, yanlışı her şeyi… İnsan bu dünyadaki en büyük yalancıdır!
Tipik paranoyak vargı
İnsan tanrı, tanrı da insandır ve her ikisi de sürekli korkmaktadır. Bu korku ve paranoyanın izlerini sürmek hiçte kolay değildir, bayağı eski bir acıdır. Tanrı olmayı unutan insanın öyküsüdür ve bir yerde “kendi olma” (ma) nın ve “vazgeçiş”in hüzünlü tarihidir. Bu tarihi kim yazmıştır? Yönetmen kimdir? Cevaplar yine insandadır.
İnsanın yazdığı ve yine insanın yönettiği en eski dramdır bu. Bir dramdır çünkü herkes, için için ağlamaktadır. İnsanlık yaşayan ölüler sürüsüdür.
Her insan hayattan ve türevlerinden korkar, bunu makul karşılayabiliriz. Ancak korktuğun kendinse, işte burada hastalıklı bir durum var demektir. Kendisini en aşağı varlık kabul eden insan, bunu yaparken hem geçmişine hem de geleceğine küfretmektedir.
Can Murat Demir
Mitolojik ögeler, masallar ya da sembolizmalar yorumlansaydı,
Tanrı insanlığın geçmişinde gökten gelen kimi iyi kimi kötü olarak nitelenebilecek farklı dünyadışı ya da dış kökenli uygarlıklara işaret ederdi; Bu durumda bu gerçek olsaydı, Yani insanlığın dünya dışı gelişmiş bi zeka ile karşılaşması olasılığı mümkün olsaydı, insanlık dünyada bi ormanda yaşarken, gökten gelenlere Tanrı demesi de olağan olurdu, Ya da gökten gelip güç ve gövde gösterisi yapanlardan korkması çekinmesi ve belkiş de onlara tapınması da olağan olurdu değil mi? ama bu bir olasılık oalrak bile asılmıyor insan zihnine ya da insanlığın zihnine;
Tanrı düşüncesinin insan zihninde ya da insanlığın zihninide, bilinçaltı ve belki bilinçdışı da aynı zamanda korku ve travmalara ya da öfkelere ve nefretlere kadar bağdaşık olduğu düşünülmeli, Ve belki bunu nedenleri incelenmeli, Tavmatik acılarını bastıran, unutan insanlar gibi, büyük insanlığın unutulmuş geçmiş büyük travmaları ve acıları oalbilir mi savı dillenmeli ve düşünülmeli, Bir mit sadece mit ve bir masal sadece bir masal değildir; Tabi ben demiyorum ya da diyemem böyle bir gerçeklik var ama bu bir olasılıksa bile düşünce ve yorum değişkenlerle derinleşmeli, En azından bu fikir bir sav olarak savlanmalı;
Öte yandan Türk dilindeki tanrı,tengri, vikipedi sayfasında mogolca karşılığı “tenger” ve “tenger etseg” olarak geçen ifade ve kavram yani, denklik köküne işaret ediyor, Kutadgu biligde geçen tengerdi ifadesi denkleşirdi olarak çevrimlenmiş ve TDK buna yer vermiş; Yani bu isim ki belki bi isim bile değil çünkü ek alabiliyor; Öte yandan moğolcası yorumlanırsa ortaya “denk er” çıkar ya da “denk er etsek” , Anlamlıdır;
Ama yanlış bilgi verme kistemem kuşun uçusu gibi tanımlamalardada tengerdi benzeri ifadesinin kullanıldığı örnekler var, Ama sonuç oalrak yine de denge ya da denklik köküne gidiyor çünkü kuşun uçuşuda dengelenmek olarak kavramsalalştırılabilri ya da gökte denge içinde yüzmek benzeir anlamlar;