Gidiyordu..
Kalbinden gidiyordu.
Yavaş yavaş farkettirmeden,
Yaşanacak onca şey varken..
Buse biliyordu, farkındaydı.
Sesini çıkarmıyor, sadece seviyordu..
Yaşanacak şeyleri yaşamaya çalışıyor..
Çabalıyordu..
Önceki filmi Buse bitirmişti, bu sefer Güney’in bitireceğinden emindi ama seviyordu.
Sona geldiklerini biliyor, kendini yıpratıyor ve seviyordu.
Bir öncesi vardı Buse’nin ve Güney giderse o ‘önce’yle’ başı belaya girerdi.
Hep öyle olmuştu, güçlüydü, öyle gözükmesi gerektiğini biliyordu ama değildi.
“Yeni bir kalp atışı hissetmek istemiyorum” dedi Buse. Ve ekledi “Mutlu olmama gerek yok, seninle olmam yeter ” diye. Güney ise sonunu getireceği filmi, sonundaki düş kırıklıklarını düşünmeden heyecanla bekliyordu.
Her ne olursa olsun yan yana yatmaktan vazgeçemediler, Güney’in sevgisi bitse bile! Güney rahat rahat uykusuna dalarken tavanı inceliyordu Buse. Güney’in uyuduğundan iyice emin olunca, kalktı. Daha fazla kokusunu çekemezdi içine, gidişinde çok zorlanırdı..
Kalktı, salona geçti.. Kendisine yaptığı kahve onu ayakta tutabilirdi.. Bir de Güney’in kalbinin onu ölümsüzleştirebileceğine inanıyordu. Paket paket sigara içti. Bazen ağladı, hıçkıra hıçkıra, bazen güzel günleri düşündü, gülümsedi. Gülümsemesi bile acılıydı. Ama bu bile iyi geliyordu ona.
Hava aydınlanmıştı. Önünde oturduğu pencereden dışarı baktı sonra gökyüzüne.. Ve ‘O olmasaydı güneşi görebilir miydim?’ diye iç geçirdi. Kafasını indirdi ellerinin arasına aldı. Bu kadar zamandır düşünmek yorgun düşürmüştü onu. Hala Güney’e ilk günkü gibi aşıktı. Buse’nin ağzından Tanrıya ulaşması gereken bir kaç kelime düştü; “Tanrım, şu ana kadar işlediği tüm suçların faili ben olmak istiyorum.”
Ağlamaklı oldu ama hemen toparladı kendini. Güney’in yanına gitti ve uyanana kadar izledi onu.
-Nefessiz izliyor, nefes nefese seviyordu.
-Güney kalktı.
Bir kaç parça eşyasını tıkıştırdığı bavulu hızlıca fermuarını kapatıp tek kelime etmeden gitti..
Gidecekti..
Gitti…
Gitmek kurtuluştu onun için..
Buse o evde duramazdı, eşyalarını hazırladı. Çok sakindi,bütün gece ayakta durmak bitkinleştirmişti onu. Eşyalarını aldı ve ufak bir notla aşkına kapıyı sertçe kapattı; “Kendine iyi bak ve bir başkasına asla aşık olma”
Mine Saka
Aslında burda kastetiğim Kadının bencilliği.Burda sorun adamın gitmesi değil,Her ne kadar arada sıkıntılar olsada kadın burda mutluluk kavramının gidecek olmasından korkuyor ve kendisi bunu kaybettiği için sanki onun da bu kavramı bulmasını istemiyor.Oysa sevgi,aşk dediğimiz şey (kişisel görüş) ayrılınca karşı tarafında bundan mahrum kalmasını istemek değildir.Elbette yaşanmış bir yorgunluğun üzerine de söylenmiş olabilir bu son söz ama yine de sevgiyi karşılamıyor en azından benim açımdan.
“Mutlu olmama gerek yok, seninle olmam yeter ” Kadın mutluluk kavramını adamla özdeşleştirdiğinden kadının söylediği bu söz pek inandırıcı gelmedi.Çünkü kadın zaten adamın varlığıyla mutlu oluyor..(Kimse mutlu olmayacağını bildiği biriyle beraber olmaz.)
’O olmasaydı güneşi görebilir miydim?’ Kadının yoğun bir bağlanmışlığı var.Aslında ilişkilerde yanlış yapılan noktada tam olarak burası.Evet insanlar sevebilir hem de en yoğun bir şekilde ama her ne olursa olsun hayatın merkezi her zaman size ait olmalıdır….
Yalnız konuda tek taraflı mutsuzluk var.İki insanın değişik konulardaki bencillikleri ortada.Kadının sonuç alamayacağı beklentisi o cümle.Karşılıklı olarak bir bencillik söz konusu değil.
“Kendine iyi bak ve bir başkasına asla aşık olma”
İkisi de belki bir daha birbirlerinin hikayelerinde hayat bulamayacak birer cümleye dünüştüğü halde yukarıdaki sözün edilmesi gidişte bence bencilce.”kim istemez mutlu olmayı ama mutsuzluğa da var mısın?” Cemal Süreya’nın bu sözünün çok severim.Eğer bir bitiş söz konusuysa demek oluyor ki artık beraber mutsuz bile olamıyorlardır. Mutsuzluğu bile paylaşamayan iki insanın aynı havayı teneffüs etmesi ve bütün bunlara rağmen giderken bencilce sözler edilmesi bencillikten başka bir şey değildir.Bu sevgi göstergesi değil bencilliktir.